TÜRKİYE'DE GİZLİ SAVAŞ 2
Aslın da Türkiye'de bir askeri darbe hazırlığı yürütüldüğüne dair ipuçları, yıllar önce yaşanan bir olayla da açığa çıkmıştı.1957 yılında Türkiye 'nin gündemine damgasını vuran ve "Dokuz Subay Olayı" diye adlandırılan bir skandal yaşandı.
Samet Kuşçu adlı bir subay, Aralık 1957'de Başbakan Adnan Menderes' e giderek, ordudan bir grubun darbe hazırlıkları yürüttüğü ihbarında bulundu ve bu gruptan dokuz subayın ismini verdi. Kuşçu 'nun, başlangıçta bu gruba dahil olmak istediği, ancak sonradan vazgeçtiği belirtiliyordu. Askeri mahkemede, ordu içinde gizli bir ihtilal hazırlamak suçlamasıyla yargılanan subaylar, altı ay sonra beraat ettiler. Samet Kuşçu , yanlış ihbarı nedeniyle iki yıl hapis cezası aldı.15*
Darbeden sonra CIA'nın Türkiye'deki bağlantısı Kurmay AlbayTürkeş, Cemal Gürsel'in sağ kolu ve kişisel sekreteri oldu.
Demokratik yapıların yok edildiği süreci Türkeş yönetti.
Tutuklanan Başbakan Adnan Menderes, dört siyasi liderle te idam edilirken, toplam 449 politikacı ve hakim tutuklanaark ağır hapis cezalarına çarptırıldı. Ardından darbeyi gerçekleştiren 38 subayarasında anlaşmazlıklar baş gösterdi. Albay Türkeş, yanındaki bir düzine subayla birlikte,pantürkizm vizyonuna sadık kalarak otoriter bir devlet yapıası kurulmasını isterken darbeci askerlerin çoğunluğu ülkede hukukun ve düzenin yeniden sağlanması için yeni bir anayasa hazırlanmasından ve seçimlere gidilmesinden tavır aldılar.
Not:
Yazarın yer verdiği Türkçe demeç veya açıklamalarda, mümkün olduğunca orjinal metinlere yer verilmiştir
Kurmay Albay Türkeş, Hindistan Yeni Delhi'de ki Türk büyükelçiliğine askeri ateşe olarak gönderilerek siyasi arenadan soyutlandı. Darbeci yönetimnde kalan diğer subaylar yeni bir anayasa oluşturdular ve anayasa Temmuz 1961' de yapılan referandumla kabul edildi.
Yaşamı boyunca kendisine ilham veren pantürkizm vizynundan asla sapmayan Türkeş, 1963 Mayıs ayında Hindistan'dan döndükten sonra, subayarkadaşı Talat Aydemir'le birlikte bir kez daha hükümeti devirme girişiminde bulundu. Darbe girişimi başarısız oldu ve ikili tutuklandı.
Aydemir ölme mahkUm edilirken Türkeş "kanıt yetersizliği nedeniye serbest bırakıldı.
16* Türkeş, başansız darbe girişiminden hemen sonra politikaya geri dönerek, önce sağcı Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nin (CKMP) başına geçti, ardından, 1965'te aşın sağcı Milliyetçi Hareket Partisi'ni (MHP) kurdu. MHP'nin kuruluşu Türkeş'in sonraki on yıllarda sahip olduğu güce de taban oluşturdu. Demokratik prosedürlere ve şiddet dışı çözümlere tamah etmeyen Türkeş, MHP'nin "Gençlik Örgütü" kisvesi altında, silahlı sağcı kuvvet Bozkurtlar'ı oluşturdu. Bozkurtlar isimlerini ve amblemlerini (Bozkurt başı), pantürkizm hareketine uygun olarak, Asya'dan Anadolu'ya göç sırasında Türkler'e yol gösterdiği inanılan bozkurt efsanesinden alıyorlardı. Nüfusun yüzde 80'inin Türk etnik gruptan oluştuğu Türkiye'de, Kurmay Albay Türkeş, milliyetçi ve sağcı ideolojisiyle milyonlarca kişinin yüreklerinde ve akıllannda yer etmeyi başardı. Bozkurtlar'ı onaylamayanlar ise onlardan korkuyorlardı.
Bozkurtlar bir gençlik örgütü olmaktan çok, pantürkizim ülküsü uğruna şiddete başvurmaya hazır silahlı ve eğitimli adamlardan oluşan, pek de acıması olmayan bir şebekeydi. Örgütün resmi dergisi Bozkurt'ta yer alan 'Bozkurt Amentüsü'nde şöyle deniyordu."Biz kimiz? Bozkurtçularız! İdeolojimiz nedir? Bozkurt Türkçülüğü! Bozkurtçular neye inanır? Türk ırkının ve Türk milletinin, her ırktan ve her milletten üstün olduğuna.
Bu üstünlüğün kaynağı nedir? Türk kanıdır! Türk doğuştan mı üstündür? Türk doğuştan üstün ve kabiliyetlidir. Türk, zekasını, yiğitliğini, askeri dehasını ve her hususta büyük kabiliyet ve istidadını kanından alır. Bu üstünlük kaybolabilir mi? Kötü idare ve kötü muhitin tesiriyle az alırsa da bu muvakkattir. Türk, kendi gelişmesini temin edecek iyi bir idare ve iyi bir muhit yaratır yaratmaz, bu üstünlüğü yeniden parlar. Bu üstünlük ne vakit büsbütün kaybolur? Eğer Türk'ün kanı, yabancı kanlarla bulanırsa Bu takdirde melez ve karışık kanlı olarak doğacak nesiller, Türk'ün maddi-manevi hususiyetlerini taşımazlar ve öz bir Türk gibi üstün soydan olmazlar ... " Kökenini Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşüne ve Türkler'in çeşitli ülkelere dağılmasına kadar dayandıran yazıda pantürkist mücadeleye de vurgu yapılıyordu:
"Bozkurtçular Türkçü müdür? Evet! Bozkurt Türkleri'nin mukaddes hedefi Türk devletinin 65 milyonluk bir nüfus haline geldiğini görmektir! Bunun için hangi haklı nedeniniz var? Bozkurtçular bu meseleyle ilgili ilkelerini uzun zaman önce açıklamıştır:
"Hakkın olan verilmiyorsa, kendin alacaksın!"
Bozkurtlar hedeflerine ulaşmak için özellikle şiddet kullanmaya yönlendiriliyordu: "Savaş mı? Evet, gerekirse savaş.
Savaş büyük ve kutsal bir tabiat ilkesidir. Bizler savaşçıların oğullarıyız. Bozkurtçu savaş, militarizm ve kahramanlığın, en yüce itibara ve methiyelere layık olduğuna inanır."17*
CIA'nın Türkiye'deki gizli orduyu oluştururken kullandığı ve desteklediği hareket, işte bu milliyetçi faşist hareketti.
Batı Avrupa'da NATO gizli ordularının keşfedilmesinin ardından Türkiye'de, CIA irtibat subayı Türkeş'in kontrgerilla altında faaliyet gösteren gizli gölge orduyu ağırlıkla Bozkurtlar'dan oluşturduğu açığa çıkartıldı. Ancak gerek Bozkurtlar'ın sahip olduğu geniş halk desteği gerekse de 1990'lı yıllarda bile zorbalıklarını devam ettirmiş olmaları nedeniyle, Türkiye'den çok az kişi meseleyi açıkça dile getirme cesareti gösterebildi. Bu cesareti gösterenlerden biri subay Talat Turhan'dı. Talat Turhan 1960 darbesinde yer alan isimlerden biriydi. Dört yıl sonra ordudan Topçu Kurmay Yarbay rütbesi yle emekli edildi.
Türk emniyet sisteminin en karanlık yılları hakkında konuşmayı sürdürdüğü için, 1971 darbesinden sonra ordu Turhan'ı ortadan kaldırmaya çalıştı ve kontrgerillanın işkencesine maruz kaldı. Daha o zamanlar Turhan şu açıklamada bulunmuştu:
"Bu, NATO ülkelerinin gizli birimidir." Ancak 1970'lerin Soğuk Savaş konteksinde kimse Turhan' ı dinlemeye yeltenmedi.
Kontrgerilla işkencesinden sağ kurtulan Turhan, yaşamını kontrgerilla gizli ordusunu ve Türkiye'deki örtülü faaliyeri araştırmaya adadı. Ve konuyla ilgili üç kitap yayımladı.
1990'da İtalya'da NATO tarafından organize edilmiş CIA tarafından desteklenen Gladyo adlı bir yeraltı örgütü bulunduğu ve bu örgütün ülkede düzenlenen terör eylemlerle bağlantılı olduğu ortaya çıktığında, çok sayıda Türk ve Yabancı gazeteci bana ulaşarak açıklamalarımı haber yaptı.Çünkü bu alanda 17 yıldır araştırma yaptığımı biliyorlardı. Turhan, Türkiye'deki faili meçhul cinayetler göz önüne dığında kontrgerillanın faaliyetlerinin ve CIA, Türk istihbarat servisi ve Savunma Bakanlığı'yla bağlantılarının ivedilikle araştırılıp tüm detaylarıyla su yüzüne çıkarılması gerektiğini ısrarla vurguluyordu.
Ancak üç askeri darbe yaşayan ülkede silahlı ordu, paramiliter güçler ve istihbarat servisinin Türk toplumunda eşi benzeri görülmemiş bir güce sahip oldğu herkesçe bilinen bir gerçekti; dolayısıyla kontrgerillayla ilgli hiçbir soruşturma yütürülmedi. Turhan "Türkiye'de Gladyo biçimindeki özel kuvvetler, halk tarafından kontrgerilla adıylala bilinir" diye açıklıyor ve "tüm çabalarıma ve siyasi partilerin, demokratik kitle örgütlerinin ve medyanın girişimlerine karşın, kontrgerilla hala soruşturma altına alınmadL" diyerek Avrupa Birliği'ni konuyla ilgili soruşturma yürütmeye davet ediyordu.
Turhan, Bozkurtlar'ın kontrgerilla yapısına dahil olduğuna, İstanbul'un Erenköy semtinde bulunan Ziverbey Köşkü'ndeki işkence odalarında, ilk elden tanık oldu.
Köşk,1950'lerde eski Sovyet ülkelerinden, özellikle de Bulgaristan ve Yugoslavya'dan insanları "sorguya çekmek" için kullanılmaktaydı ve kontrgerilla, işkence teknikleri üzerine ilk eğitimnini bu köşkte almıştı. Köşkün karanlık odalarında, izleyen yıllarda da, kontrgerilla tarafından öldürülen ya da sakat bırakılan yüzlerce insanın çığlıkları yankılandı. Turhan yaşadıklarının bir bölümünü, "İstanbul Erenköy'deki işkence köşkünde, MİT sorgu timi şefi emekli subay Eyüp Özalkuş 'un işkence timi gözlerime gözbağı taktıktan sonra ellerimi ve kollarımı bağladılar. Sonra bana 'artık Ordu üst yönetimi emrinde , anayasa ve yasalardan bağımsız faaliyet gösteren bir kontrgerilla biriminin ellerinde' olduğumu söylediler.
Bana beni bir savaş esiri gibi gördüklerini ve ölüme mahkum edildiğimi' söylediler. "'
sözleriyle aktarıyordu. Turhan, içinde bulunduğu durumu, öncelikle yaşadığı travmatik deneyimi tanımlayarak kavramıştı. "Bu köşkte ellerim ve ayaklarım bağlı, bir yatağa zincirlenmiş vaziyette bir ay geçirdim ve bir anın tasavvur etmesi güç işkencelerden geçtim" diyordu. Turhan "Kontrgerilla ismiyle ilk kez bu koşullar altında tanıştım" diye açıklıyor ve ardından Bozkurtlar'ın kontrgerillaya doğrudan bağlı olduğunu belirtiyordu ve: "Kendilerine kontrgrilla diyen işkencecilerin çoğunluğu, Türk istihbarat servisi MİT'ten ve Bozkurtlar'dan çıkma adamlardı.
Bu gerçekler meclisin gündeminde olduğu halde, bugüne kadar su yüzüne çıkarılmadı [1977]" diyerek devam ediyordu.
Türk istihbarat servisi MİT'in (Milli İstihbarat Teşkilatı)pek çok üyesi, pantürkizm hareketi ve Türkler'in ırksal üstünlüğünden aldıkları ilhamla kontrgerilla içinde faaliyet göstermekteydi ve Bozkurt dostlarından zorlukla ayırt edilebilir durumdaydı. Türkiye' deki gölge yapı araştırmasında, MİT ve kontrgerilla birimlerinin CIA sponsorluğunda kapalı bir kutu olan Özel Harp Dairesi komutasında faaliyet gösterdikleri,başka bir anlatımla kurumsal anlamda iç içe geçmiş iki yapı oldukları ortaya çıktı. Özel Harp Dairesi'nin eğitim ve komutasını üstlendiği, uygulaması ise MİT ve kontrgerillaya düşen özel harp metotlan "açık ve sinsi faaliyetler" tanımı altında adam öldürme, bombalama, silahlı soygunculuk, işkence,kötürüm hale getirme, adam kaçırmak suretiyle tedhiş ve olayları tahrik, misillerne ve rehinelerin alıkonulması, kundakçılık, sabotaj, propaganda ve yalan haber yayma, zorbalık ve şantaj" faaliyetlerini kapsıyordu.
MiT 1965 'te Milli Amele Hizmeti (MAH) gizli servisi yerine kuruldu.
Her iki teşkilat da ağırlıkla ordu mensupların'danoluşuyordu ve CIA'ya aşırı derecede bağımlıydı.
Soğuk Savaş sırasında MiT personelinin üçte biri silahlı kuvvetler mensuplanrından, geri kalanı emekli subaylardan oluşuyordu. Genelkurmay Başkanlığı ya da Özel Harp Dairesi tarafından Şeçilen MiT başkanı yasalar uyarınca silahlı kuvvetler mensubu olmak zorundaydı. CIA'mn gerek MİT ve diğer Türk istihbat servisleri üzerinde kurduğu egemenlik gerekse de gizli yoldan siyasete müdahale etme yeteneği Soğuk Savaş süresince Türk sivil görevliler tarafından eleştiri konusu edildi.
Pentagon Sahra Talimnameleri'nde (Field Manuals, kısaca FM) -özellikle çok gizli FM 30-31 talimnamesinde- açıça ABD gizli servisi ve Türk gizli servisi arasındaki yoğun işbirliği, ülke üzerindeki Amerikan nüfuzunun öncelikli bileşeni olarak gösteriliyordu. ABD gizli servis ajanları ve Özel Kuvvetleri için yazılan Sahra Talimnamesi'nde "İç savunma stratejileri bağlamında ABD askeri gizli servisi tarafından geliştirilen iç istikrar operasyonlarının başarısı, büyük oranda ABD personeliyle ev sahibi ülke personeli arasındaki anlayış düzeyine bağlıdır" deniliyordu. Talimnamede CIA'yave ABD'nin diğer gizli servislerine ev sahibi ülkedeki kirli işleri dikkat çekmeden yürütmeleri için lokal gizli servisi nasıl kullanacaklan anlatılıyordu:
"ABD personeliyle ev sahibi ülke personeli arasındaki karşılıklı anlayış ne kadar yüksek olursa, ABD askeri gizli servisinin, problemlerinin çözümü için gerekli faaliyetlerde ev sahibi ülke gizli servisinin ajanlarını ikna etme ve harekete geçirme kabiliyeti de o kadar sağlam temellere oturtulmuş olur. Ev sahibi ülke gizli servisinde uzun süredir görev yapan ajanlar gibi kıdemli istihbarat mensuplarına yönelik angajman faaliyeti bu nedenle son derece önemlidir. "
FM 30-31 dırektifleri uyarınca Türk ve Amerikan askeri ile gizli servis kuvvetleri arasında kuvvetli ilişkiler geliştiriIdi ve Askeri Destek Programı ve Uluslararası Askeri Eğitim ve Terbiye Programı kapsamında 1950 ile 1979 yılları arasında tam 19 bin 193 Türk'e ABD tarafından eğitim verildi.26*
FM 30-31 'de "Söz konusu servislerde uzun züredir görev yapan ajanlara yönelik angajman faaliyetinde özellikle üzerinde durulması gereken bir grup" olduğu ifade edilerek bu grup "ABD askeri eğitim programlarına aşina olan, özellikle de doğrudan Birleşik Devletler'de eğitim almış olan askerler" kategorisi altında tanımlanıyordu.
CIA, Türk gizli servis yapısına öylesine nüfuz etmişti ki MİT'in önde gelen mensupları dahi Beyaz Saray'a bağlı olduklarını kabul ediyorlardı.
MİT Müsteşar Yardımcısı Sabahattin Savaşman, 1977'de CIA hesabına casusluk yaptığı gerekçesiyle tutuklandıktan sonra yaptiğı açıklamada, böyle bir suçlamanın gülünç ve Türk güvenlik sisteminin en temel gerçeklerinden bihaber kimseler tarafından yapılabileceğini söylüyordu.
Savaşman, "CIA'dan MİT'le. birlikte çalışan en az 20 kişilik bir grup vardı ve bunlar MİT içindeki en yüksek organı oluşturuyorlardı" diye açıklıyordu. "Hem istihbarat alış verişini, hem de Türkiye içi ve dışındaki ortak harekatlara dönük işbirliğini sürdürmekle görevliydiler." Savaşman işbirliğinin kendi görev süresi esnasında başlamadığını ısrarla vurguluyordu: "Bizim istihbarat servisimizle CIA'nın işbirliğinin geçmişi 1950'lere dayanıyor. .. Teşkilatın kullandığı bütün meknik malzemeler CIA tarafından temin edilmiştir. Birçok personel Amerikalılar tarafından yurtdışındaki kurslarda eğitilmiştir. Teşkilat binası CIA tarafından kurulmuştur." Savaşman'ın ifadelerinden CIA'nın Türkler'e işkence aletleri de verdiği ortaya çıkıyordu: "Sorgu odalarındaki tüm aletler, en basitinden en kompleks yapıdakilere kadar CIA' dan temin edilmişti. Bu çalışma içinde ben de vardım, oradan biliyorum." MİT personelinin "yıllardan beri CIA gibi çalışmakta ve "Amerikan Servisi hesabına görev almakta" olduğunu belirten Savaşman, özellikle vurguluyordu: "[Personel] yurt içi ve yurtdışındaki operasyonlarda ücret kabul etmektedir."
"Gizli servisin Türk toplumunun tüm yapısına derinden nüfuz ettiğine" dikkat çeken gizli savaş uzmanı Çelik, "gizliservisler ağı Türkiye' deki en etkili güçtür ... çalıştırdıklrı insan sayısı hiçbir zaman halka açıklanınamıştır. Ancak... bir kaç yüz bin gibi bir rakama ulaşıldığı tahmin edilmektedir .. 'diye açıklıyor. Türk emniyet yapısının tabi olduğu bu güçlü ABD nüfuzu nedeniyle CIA ve MİT harekatlarına ilişkin nadir araştırmalar yapıldı. İstanbul' daki CIA istasyon şeflerinin belki de en güçlüsü olan 1932 doğumlu Duane Clarridge, 1997 yılında yayımlanan A Spy for All Seasons (Tüm Zamanların Casusu) adlı otosiyografisinde MİT ajanı Hiram Abbas'a hizmetleri nedeniyle özel bir yer biçiyordu. Clarridge,Abbas'ı "onunla iyi arkadaş olmuştuk, örgütlerimizden emekli olduktan sonra neredeyse kardeş gibiydik" sözleriyle anıyor ve devam ediyordu: "Hiram eşsiz biriydi Kendi döneminde, Türkiye'nin en iyi istihbarat memuruydu. Bu görüşü onu tanıyan bütün yabancı istihbaratçılar paylaşırdı. Sonunda, Türk istihbarat servisinin başkan yardımcısı oldu; bu göreve getirilen ilk sivildi."
Birleşik Devletler'de örtülü faaliyet operasyonları üzerine eğitim alan Abbas, bir MİT ajanı olarak adını ilk kez Beyrut'ta, İsrail gizli servisi Mossad'la yürüttüğü ortaklaşa operasyonlarla duyurdu. Abbas 1968 ile 1971 yılları arasında filistin halkına yapılan sayısız kanlı saldırı içinde yer aldı. Müsteşar Yardımcısı Sabahattin Savaşman, duruşmada Abbas'ı "Lübnan'da CIA'yla beraber operasyonlara katılan, Onllardan yüklü ücret ve ikramiyeler temin eden, Filistin kamplarındaki solcu gençleri hedef alan faaliyetlerde gösterdiği başarı sonucu mükafatlandırılan"30*bir kişi olarak tanımlıyordu. Abbas Türkiye'ye döndükten sonra CIA'yla yakın ilişkileri sayesinde MİT hiyerarşisi içinde hızla yükseldi ve hassas terör operasyonları yürütmeyi sürdürdü. Akıl hocası CIA istasyon şefi Clarridge İtalya'daki CIA istasyon şefliğine atandıktan sonra bile yükselişi devam etti.
Clarridge 1981' de Başkan Reagan ve CIA şefi Bill Casey emri altında çalışmaya başladığı sırada dahi Abbas'la irtibat halindeydi. O sıralarda CIA genel merkezi Latin Amerika masasında görev li olan Claridge ABD'nin Nikaragua'daki Kontralar'a sunduğu destekle ilgileniyordu.
İran Kontra skandalı sırasında Clarridge, Amerikan Kongresi önünde yaptığı açıklamada bu faaliyetle ilgili yalan ifadeler vermişti.
Türk CIA ajanı Abbas'ın kilit roloynadığı Türkiye'deki gizli operasyonlardan biri, 30 Mart 1972'deki Kızıldere olayıydı. Abbas harekatı, daha sonra MİT karşı istihbarat dairesi başkanlığına getirilecek olan MİT ajanı Mehmet Eymür'le . birlikte yönetti. Eymür olayı şöyle aktarıyor: "28 Mart saat 10.00 civarında Ünye'ye ulaştık. Öğleden sonra MİT Müsteşarı Korgeneral Nurettin Ersin, Ankara Bölge Daire Başkanı ve Ankara Bölge'den 6-7 kişilik bir ekip ile birlikte Ünye'ye geldi. Müsteşar gerekli temaslarda bulunarak sorgulamanın MİTmensuplarınca yapılmasını, Jandarmanın ise alınan sonuçlarla koordineli olarak yakalama ve baskın işlerini yürütmesini emretti."
Eymür emri verilen sorgulama işlemleri sırasında göz altına alınanların "bir an önce netice almak için biraz fazla hırpalanmış" olduklarını belirterek, aranan solcu militanıarın kesin yerlerini öğrenmek için işkenceye başvurulduğunu yumuşak bir dille aktarıyordu.
Sorgulama sonucu yerleri tespit edilen militanlar arasında Mahir Çayan'da bulunmaktaydı. Eymür, "çayan ve arkadaşları marşlar söylemeye ve zaman zaman askerlere laf atmaya başladılar" diye devam ediyor. "Bizi sivil pantolonlarımızdan tanımışlar. 'Sam amcanın adamları', 'Faşist MİT'çiler' gibi sözlerle bizleri kızdırmaya çalışıyorlardı. Aramızda 150-200 metre kadar mesafe vardı. Biz de onlara cevap veriyorduk.
- Erlere ise dokunaklı laflarla tesir etmeye çalışıyor, faşist subayların emriyle hareket etmemelerini telkin ediyorlardı.
-Ardından başlatılan katliamda dokuz solcu militan öldürüldü.
Türkiye'nin bazı en büyük problemlerini çözmek için şiddetin şart olduğuna kani Mehmet Eymür, daha sonra kitaplaştırdığıanılarında Ziverbey Köşkü'ndeki sorgulamalar sırasında uygulanan işkencelerde ne kadar başarılı olduklarını da gururla anlatıyordu.
Türk militan sol hareketi öcünü sam Amca'nın adamı" Abbas'ı öldürerek aldı.
Eski CIA istasyon şefi Clarridge,Abbas'ın mezarını ziyaret etmek için bİr daha Türkiye'ye geldi.33*
Türk kontrgerilla uzmanı Çelik'e göre, ABD her ne kadar Türk Kontrgerillası'nın yaratıcısı ve MİT ile Özel Harp dairesi'nin sponsoru olsa da, Beyaz Saray'ın Soğuk Savaş boyunca Türkiye' deki gizli askeri kuvvetler üzerinde mutlak bir hakimiyete sahip olduğunu söylemek mümkün değildir. Çelik "Kontrgerillayı sadece ABD tarafından verilen emirlere itaat eden salt ABD ürünü bir yapı olarak tanımlayarak,konuyu fazlasıyla basite indirgemiş oluruz''34* demektedir.
Türk gizli askerlerinin hemen hepsini ortak bir paydada birleştiren pantürkizm ideolojisi nedeniyle, NATO'nun Türkiye' de ki gizli gölge ordusu, Batı Avrupa ülkelerindeki diğer gölge ;şebekelerle kolay kolay karşılaştırılamayacak bir karaktere sahiptir. Çelik "Türk kontrgerillasının diğer NATO ülkelerinde ki ordularla bir tutulamayacağına" dikkat çekiyor. "Bunları aynı tanım içinde ele alarak meselenin gerçek boyutlarnın uzağına düşeriz" diyen Çelik, her şeyden önce birimin zorbalığının ve kurumsal anlamda devlet yapısıyla iç içe geçmişliğinin hafife alınmış olacağını, "çünkü Türkiye'de kontrgerilanın tüm devlete nüfuz etmiş bir mekanizma olduğunu vurguluyor.
Aynı meseleye bir başka açıdan yaklaşan Türk Savunma Bakanı General Hasan Esat Işık, Beyaz Saray'ın sahip olduğu nüfuza dikkat çekerek milli egemenliğe AB sponsorluğundaki kontrgerilla aracılığıyla darbe vurulmasını sert bir dille eleştiriyordu:
"Fikir planında geçerli ve doğru. Kontrgerilla her ülkede var. .. Yalnız şu durumlar var:
1- Fikri ABD vermiş.
2- Finansmanını yapmış.
3- Bu örgüte sızmalar olmuş.
Bu sızmalar, Pentagon'dan başlar CIA'nın sızmasına kadar sürer ... Yabancı bir milletin Türkiye'deki örgütleri denetlemesi, etki etmesi ve şekillendirmesine müsaade edilmesi noktasına nasıl gelinebilir, bunu anlamak mümkün deği.... TÜRKİYE'DE GİZLİ SAVAŞ 3 >>>
|