sdemirel
TARİHTEN YAPRAKLAR 16 KASIM 1998 TARİHLİ HÜRRİYET GAZETESİNDEN ALINMIŞTIR |
SUSURLUK PİSLİĞİNİN UCU SÜLEYMAN DEMİREL’E DAYANDI Süleyman Demirel’i şirin göstermek için bugüne kadar ona olmadık sıfatlar yakıştırıldı. “Çoban Sülü” nitelemeleriyle Isparta’nın İslamköy’ünden çıkışı ve “yükselişi” övülerek anlatıldı. Öyle ya, bir çoban bile bu ülkede parti başkanlığına, hatta başbakanlığa kadar yükselebilirdi! Sonra “Baba” ilan edildi. 80’li yılların sonuna doğru ise “demokratlığı” keşfedildi. Güya 12 Eylül onu da değiştirmişti, artık eski Demirel değildi. Ancak son günlerde bu, “her şeyi bilen”, “Tecrübeli devlet adamı”nın çevresinde de karabulutlar dolaşıyor. Bugüne kadar büyük ölçüde kendini dışında tutmayı başardığı Susurluk pisliğinin ucu ona doğru da yönelmeye başladı. Bu “yılların tecrübeli devlet adamı”, kontrgerillanın hamisi bakalım bu pislik içinden de boğulmadan sıyrılmayı başarabilecek mi? Alaattin Çakıcı Fransa’da tutuklandıktan sonra ortaya çıkan kasetlerle bakanların, milletvekillerinin, patronların mafya ilişkileri, Susurluk Devleti’nde işlerin nasıl döndüğü, talan ve soygunların nasıl gerçekleştiği küçük bir bölümüyle de olsa çok daha açık olarak gözler önüne serilmeye başladı. Bugüne kadar özellikle ordu ve cumhurbaşkanlığını Susurluk pisliğinin dışında tutmak için büyük gayret sarfedildi. Bu iki kurum hakkında açığa çıkan herşeyin üstünü hemen örtmeye çalıştılar. Biliyorlardı ki, bu iki kurumun da pislikleri ortaya saçılırsa, Susurluk Devletinin bu pisliğin altından kalkması imkansızlaşacak, tutunacak yeri, halk nezdinde hiçbir güvenilirliği, desteği kalmayacaktı. Ancak tüm üstünü örtme gayretlerine rağmen son gelişmelerle birlikte cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve Demirel ailesinin de bu kokuşmuş düzenin bir parçası olduğu, Süleyman Demirel’in Susurluk pisliğinde baş rolde olduğu çok daha açık olarak kamuoyu gözünde de açığa çıkmaya başladı. Korkmaz Yiğit’in açıklamaları sonucu, Türkbank ihalesiyle Çakıcı, başbakan Mesut Yılmaz dışında Demirel’in de yakından ilgili olduğu anlaşıldı. Kokmaz Yiğit, Süleyman Demirel’e “manevi evladı” şeklinde nitelenecek kadar yakın olan Kamuran Çörtük’ün kendisine, “Cumhurbaşkanı, başbakan, Çakıcı benim yanımda. Korkmaz Yiğit’te söyle bu ihaleyi asla ona yar etmem” diye mesaj gönderdiğini söylüyor. Bu açıklama yanlış, çarpıtılmış bile olsa bu Demirel’in Kamuran Çörtük’le yakınlığını ve Çörtük’ün girdiği ihaleleri en yüksek bedeli vermemişken alabildiği gerçeğini değiştirmiyor. Hacı Ali Demirel Ve Bir “Tefeci Cinayeti” Bundan 2 yıl önce, 5 Kasım 1996’da tefeci Veli Sözdinler bürosunda öldürülmüştü. Olaydan sonra mafyacı Kasım Gençyılmaz’ın adamlarından Hüseyin Kantar polise teslim olmuş ve olay böylece kapatılmaya çalışılmıştı. Veli Sözdinler’in Ankara piyasasından o zamanın parasıyla 25 trilyon alacağı vardır. Bu 25 trilyon alacağın bir trilyonu ise Hacı Ali Demirel’e aittir. Cinayetten sonra Kasım 1996 tarihli Ateş gazetesi “Cinayet ve Demirel” başlığı altında şöyle yazmıştı: “Ankara’lı ünlü tefeci öldürüldü. Cinayet yerine ilk koşan kişi Hacı Ali Demirel oldu. Demirel’in ‘borç defteri’ni kurtardığı öne sürülüyor.” İki yıl önce görmezden gelinerek üstü örtülen bu olay Nesim Malki cinayetinin tekrar gündeme gelmesiyle birlikte yeniden tartışılmaya başlandı. Artık soruluyor; Hacı Ali Demirel’in cinayetten yarım saat sonra, polisten bile önce olay yerinde ne işi vardı? Ancak soru ve iddialar bununla da sınırlı değil. Veli Sözdinler’in bürosunda içinde alacaklılarının isimlerinin yazılı olduğu defterin de bulunduğu kasanın cinayetten kısa bir süre sonra ortadan kaybolduğu ve kasayı alanın da Hacı Ali Demirel olduğu iddia ediliyor. Mesela, Veli Sözdinler’in odacısı Hacı Demirel’in geldiği anda kendisinin oradan uzaklaştırıldığını söylüyor. Veli Sözdinler’i vuran Hüseyin Kantar yaptığı açıklamalarda kendisini cinayete azmettiren Kazım Gençyılmaz’ın ortağıyla Hacı Ali Demirel’in cinayetten önce görüştüklerini; bürodaki kasayı kendisinin de gördüğünü, kasayı alanın Hacı Ali Demirel olduğunu, daha sonra defterde adı yazılı olan borçlulardan da parayı kendi adına topladığını; hapishaneye Hacı Ali Demirel’in iki adamının gelerek kendisine bir ihtiyacı olup olmadığını sorduklarını söylüyor. Demirel’ler bu açıklamalara henüz herhangi bir cevap vermiş değil. Bugüne kadar cumhurbaşkanı Süleyman Demirel kendini Susurluk’tan uzak göstermeye çalıştı. Ancak şimdi artık Demireller’in de foyaları ortalığa saçılmaya, tartışılmaya başlandı. Süleyman Demirel, Susurluk için gazetecilere “gidin gidebildiğiniz yere kadar” diyordu. O gidilecek yolun sonunda şimdi kendisi ve yakın çevresi gözüküyor. SON 34 YILDIR İŞKENCE VE ZULMÜN ALTINDA SÜLEYMAN DEMİREL’İN İMZASI VARDIR Süleyman Demirel gerçek kimliği ile karşımıza ‘60’lı yılların başında çıkar. Adalet Partisi’nin Genel Başkanı olduğu 29 Kasım 1964’ten önce uluslararası ABD tekellerinden “Morrisson-Kunudsen” şirketinin Türkiye temsilcisidir. Morrison tekeli adını o yıllarda, Vietnam’da ABD’ye karşı savaşan halk kurtuluş savaşçılarını çürütmek için hücre hapishaneler ve işkence merkezlerinin yapımı ile duyurdu. Demirel’in temsilcisi olduğu bu tekel aynı dönemlerde Türkiye’de de “Bahriye Kışlası” adı altında gizli işkence merkezleri yaptı. Demirel’in Amerikan hayranlığı ve 34 yıllık düzen politikacılığında emperyalizmle işbirlikçiliği işte bu yıllarda başlamıştır. Morrison’un Ereğli Demir-Çelik’teki yapı işlerinde grev yapan işçilere “dışarıdan kışkırtılıyorlar” diyerek saldırı emrini veren Demirel’dir. Yine Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde ek bina yapımında Morrison’un sözleşmede yazılı olandan daha fazla para alması için sahtekarlıklara başvuran yine Demirel’dir. Morrison’la öylesine özdeşleşmiştir ki, o dönem adı “Morrison Süleyman”dı. 27 Mayıs cuntasının idam ettiği DP başkanı Adnan Menderes’in ardından DP’nin devamı olarak kurulan AP’nin başına işte bu, emperyalizme rüştünü ispatlamış olan İslamköy’ün çobanı Süleyman Demirel getirilir. 1964’den, 1993’e... 29 yıl içinde Türkiye tarihinde en uzun başbakanlık yapan zattır. 93’ten bu yana da Cumhurbaşkanıdır. 34 yıl boyunca yalanlarıyla, işkence ve katliamlarıyla ülkeyi yöneterek oligarşinin sadık bir uşağı olduğunu göstermiştir. Ülkeyi emperyalizme daha çok bağlayan antlaşmaları yapıp emperyalist tekellere sömürü, talan ve soygun kapılarını ardına kadar açarken halkı yıllarca “vatan-millet, sakarya” edebiyatıyla oyalayandır. Tüm bu yıllarda halka karşı sürdürülen savaşın doğrudan sorumlusudur. 60’lı yıllarda komünizmle mücadele dernekleri adı altında gerici-faşist örgütlenmelere destek vererek halka karşı faşist saldırıların başlatıcısı olmuştur. Bu dönemden başlayarak faşist MHP’yi vareden, önünü açan, besleyip güçlendiren, halka yönelik katliamlarla yapmasını teşvik eden bizzat Demirel’in kendisidir. MHP’nin arkasında durup “bana milliyetçiler adam öldürüyor dedirtemezsiniz” diyerek Çatlıların, Çakıcıların, faşist katillerin hamiliğini üstlenmiştir. Kontrgerillanın örgütlenmesinde ve halka saldırılarında baş rolü oynayandır. Susurluk ve kontrgerilla asıl olarak ondan sorulur. 12 Mart’la birlikte kontrgerillanın varlığı ortaya çıktıktan sonra gündeme geldiği her yerde bunu reddetmiş, iddiaların uydurma olduğunu söylemiş, kontrgerillanın eylemlerinin, provokasyonlarının üzerini örtmek için elinden gelen gayreti sonuna kadar göstermiştir. Koç’ların, Sabancı’ların, Eczacıbaşı’ların ve işbirlikçi tekellerin palazlanıp, büyümelerinde, zamların, işsizliğin, göçlerin, yoksullaşma, uyuşturucu, kumar, fuhuş, baskı ve faşist terörün o günlerden, bugünlere gelmesinde ve boyutlanmasında en büyük pay sahibidir. Bir bütün olarak Demirel adı işkence, katliam, rüşvet, yolsuzluk ve işbirlikçilikle özdeştir. 34 yıl boyunca sülalesinin tüm fertleri yağma, talan, yolsuzluk yaparak büyük servetler elde etmişlerdir. Yeğeni Yahya Demirel Türkiye’de döneminin en büyük hayali ihracat yolsuzluğunu geçekleştirmiştir. Mahkeme tarafından da tespit edilen İLKSAN yolsuzluğunun arkasından ise Süleyman Demirel çıkmış, İLKSAN’a verilen usulsüz krediler için pişkince “verdimse verdim ne olmuş” diyebilmiştir. O tüm yaşamı boyunca emperyalistlerin ve oligarşinin halka karşı sürdüğü savaşın kurmayı ve sürdürücüsü olmuştur. “Halktan biri gibi görünerek” saldırılarını ustaca sürdürmüş ve efendilerinin isteğini gerçekleştirmiştir. Ancak ne Susurluk devleti Demirel’i halka hesap vermekten koruyabilecek, ne de Demirel, Susurluk devletini kurtarabilecektir. SÜLEYMAN DEMİREL’İN “MANEVİ EVLATLIĞI”: KAMURAN ÇÖRTÜK Türkbank ihalesinde en çok adı geçenlerden biri de, 1980’den sonra kurulan ve ağırlıkla turizm, banka, sigorta ve sağlık gibi sektörlerde faaliyet gösteren Bayındır Holding’in sahibi Kamuran Çörtük oldu. Çörtük ihaleye girmekten vazgeçmişti ama her nedense ihale işiyle en çok uğraşanlardan biri de O olmuştu. Mesut Yılmaz’la Kokmaz Yiğit arasında adeta mekik dokuyor. Tabii karşılıksız yapmıyor bunu. Karşılığında Kokmaz Yiğit’ten komisyon olarak Genç TV’yi alıyor. Holding sahibi ama gözü doymak bilmiyor. Katılmadığı ihaleden bile pay alıyor. Tabii başka kimler de pay aldı ya da istedi henüz onlar açığa çıkmadı. Kamuran Çörtük başbakan Mesut Yılmaz’a yakın bir isim, ancak Süleyman Demirel’e çok daha yakın. O kadar yakın ki çevresinde Demirel’in manevi oğlu olarak anılıyor. Demirel, yaz tatillerini Antalya’da, Çörtük’ün sahibi olduğu Club Alda’da geçiriyor. 80’den sonra kurulan bir şirketin kısa sürede birden bire palazlanarak koca bir holdinge dönüşmesinde işte bu Demirel’in “manevi evladı” olmanın büyük payı var. Ayrıca Çörtük’ün Demirel’in kayınbiraderi Ali Şener ile resmi olmayan iş ortaklığı olduğu söyleniyor. Demirel aslında Çörtük’e verdiği desteği de gizlemiyor. Özellikle yurtdışı ihalelerinde bu desteğini açıkça otaya koyuyor. Kamuran Çörtük, arkasına aldığı bu güçle katıldığı hemen tüm ihalelerde birinci olmamasına rağmen, bunlardan pay almayı başarıyor. Mesela, POAŞ ihalesinde üçüncü sırada teklif veren konsorsiyumda yer alıyor. İhaleyi kaybediyorlar, ancak ihale en yüksek teklifi veren Hayyam Gariboğlu’na değil de Çörtük’ün içinde yer aldığı konsorsiyuma veriliyor. Benzer bir durum doğalgaz termik santral ihalesinde de yaşanıyor. Bu ihalede yapılacak 5 santral için en uygun teklifi Enka veriyor. Ancak hükümetin müdahalesiyle Enka’nın verdiği fiyat karşılığı Ankara Santralı’nın ihalesi Bayındır Holding-Mimag-National Power ortaklığına veriliyor. Böyle onlarca örnek var. Demirel, Kamuran Çörtük, Mesut Yılmaz vermişler elele ihale şeffaflığı falan hak getire, vurdukça vuruyorlar vurgunu. DEMİREL VE KARDEŞLERİNİN BİLİNEN MALVARLIKLARI Süleyman Demirel; -Ankara Kavaklıdere’de 850 metrekare ev hissesi -Aynı yerde her biri 120 metre kare 9 dairenin üçte bir hissesi -Kızılay’da 360 metrekare meskenin üçte bir hissesi -Küçükesat’ta 100 metrekare ev -Ayrancı’da 150 metrekare ev -Kavaklıdere’de 700 metrekare arsa hissesi -İstanbul Tuzla’da 140 metrekare ev -Beşiktaş’ta 370 metrekare ev -Isparta ve İslamköy’de verasetle intikal etmiş ancak taksim edilmemiş binlerce metrekare tarla, bağ, bahçe ve sayısı belirtilmemiş evler -Ankara Kavaklıdere’de 120 metrekarelik 2 yeni daire daha malvarlığına eklendi. Aynı yerde dokuz daireleri daha vardı. -Keçiören’de 463 metrekare yeni arsa aldı. Şevket Demirel; -Ankara Kocatepe’de 600 metrekare beş daireli bina -Kavaklıdere’de iki adet 360’ar metrekare binanın üçte bir hissesi -Fevzi Çakmak Sokağı’nda 120 metrekare bina -İstanbul’da toplam 7891 metrekare binalar -Isparta’da toplam 2250 metrekarelik binalar -Isparta’da 75 bin 622 metrekare arazi ve arazi üzerinde 850 metrekare bina -Isparta’da 4 milyon metrekare arsa -Şanlıurfa’da 906 bin 500 metrekare arsa -5 milyon 300 bin ABD doları -9 milyon DM -5.1 kilogram altın ve mücevher -Ortak olduğu şirketler: Aksu Enerji, Onkav AŞ, ŞD Holding, Orma AŞ, Demsan AŞ, Göltaş AŞ, Kuşkur, Garanti Bankası, Haymar’ın hisse senetleri, Biniteks LTD’nin yüzde 99.88’i. Hacı Ali Demirel; -Ankara Çankaya’da toplam 16 bin 964 metrekare arsa, arsa üzerinde binalar ve fabrika -Ankara Akyurt’ta toplam 49 bin 940 metrekare bağ ve bahçeler -Ankara Keçiören’de toplam 29 bin 315 metre karelik 38 adet bağ -Keçiören’de 3 bin 296 metrekare arsa hissesi -İskenderun’da 586 metrekare arsa üzerinde avlulu ev -İskenderun’da toplam 66 bin 478 metrekare tarla -Isparta İslamköy’de toplam 37 bin 416 metrekare bağ, tarla ve güllük. (16 Kasım 1998, Hürriyet) |