turktarihi1
ANADOLU (TÜRK TARİHİ) BÖLÜM 1
Anadolu,1071 tarihinden önce de bir Türk yurdudur. Daha Roma ve Bizans dönemlerinde Peçenek, Kuman, Kıpçak gibi Hıristiyan Türk boyları Bartın’dan başlayarak Kuzey Karadeniz sahili ile Doğu ve Orta Anadolu’nun bazı bölgelerine yerleşmişlerdir. Yine Doğu Anadolu’nun bazı yörelerinde görülen Saka, Part, Kimmer gibi Türk boylarının iskanı bu tarihten öncedir. Bu nedenle Anadolu bin yıldan beri Oğuz boyları yurdudur. Bazı kaynaklarda bu Oğuz boylarından başka Kazak, Kırgız, Azeri, Özbek, Mesket, Tatar, Uygur, Karakalpak vb.Türk kavimleri Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yurt tutmuşlardır. Bu tarihten daha eski (M.Ö) çağlara gidildiğinde, bu konuda yapılmış tarihi ve bilimsel araştırmalar yerli ve yabancı bilim adamlarınca da ortaya konmuştur. Bunlardan en önemli olan bilim adamları ve araştırmaları şunlardır: Türk Kimliği üzerinde yürütülen araştırmalar özellikle Rudenko’nun, Sümerler’in kullandıkları dil ile Türkçe arasındaki yakın ilişkiye dikkat çeken araştırmasıdır. Yine Osman Nedim Tuna’nın “Sümer ve Türk Dilleri’nin Tarihi ilgisi İle Türk Dilinin Yaşı Meselesi” adlı incelemesidir. 1990 yılında T.D.K tarafından yayınlanan bu inceleme kültür tarihimize yeni boyutlar kazandırmıştır. Aynı şekilde S.N.Kramer günümüzün en ünlü Sümeroloğu “Tarih Sümerlerle Başlar” adlı eseriyle Sümerlerin Orta Asya’da ki bir yerden çıkıp,Mezopotomya’ya gelmiş olabileceklerini söylemektedir.
Bugün Sümerler Ön-Asya kültürünü kuran halk olarak olduğu ve bu halkında Orta Asya’dan geldi kabul edilmektedir. Zira Asya’nın çeşitli bölgelerinde yapılan, Kafkaslardan İran ve Mezopotamya’ya doğru uzanan kazılardaki kurganlar(mezarlar) bunu göstermektedir. Ancak Sümerler Anadolu’dan ayrı bir coğrafi mekanda yaşamalarına rağmen medeniyetleri Anadolu’da yaşayan kavimleri etkilemiştir. En azından dil bakımdan Türkçe ile akrabalığı söz konusudur.
Akadlar Sümer kültürünü Akadya’ya ve oradan da çeşitli seferleriyle Anadolu’ya taşımışlar ve bunun sonucunda Sümerler’in kullandığı çivi yazısı M.Ö Anadolu’ya girmiş oluyor. Yine Sümerce’nin Bükülgen özellikte olan Sami ve Hind Avrupa dillerinden değil de, Bitişken olan Ural-Altay dillerinden Türkçe-Macarca ve bazı Kafkas dilleri ile yapı konusunda benzerlikler gösterdiği belirtilmektedir.
Yine Orta Asya kökenli oldukları yapılan son bilimsel çalışmalar ile ortaya konulan İskitler batıya doğru çekilirken, Kimmerlerle karşılaşarak onları önlerine katıp Doğu Anadolu’ya geldikleri belirtilmektedir. Herodotos’a göre İskitler burada 28 yıl kalmışlar ve Filistin’e kadar ilerlemişlerdir. Aynı şekilde Hunların da Doğu Anadolu’ya girdiklerini,geçici olarak kaldıklarını, bu akınlarının yurt edinme amacına yönelik olmadığı için sadece gelip geri döndüklerine dair çeşitli rivayetler ve tarihi belgeler olduğunu tarihçiler belirtmektedirler.
Kısacası Türkler M.Ö 3500 yıllarında Türkiye’nin doğu bölgesinde çeşitli nedenlerle bulunmuşlardır. Türkiye’nin doğu bölgesinde ki durum bu böyleyken, batısındaki durumda şu şekildedir.
M.Ö 2000 yılında Kafkaslar’ın kuzeyinden Tuna’ya kadarki alanda yaşayan Kimmer Türkleri, M.Ö 680’e kadar Çoruh-Aras arasında yaşarken Frigya Krallığı’nı yıkarak Anadolu içlerine ilerliyorlar ve Sivas, Sakarya, Kayseri ve Yeşilırmak bölgelerinde yaşamaya başlıyorlar. Böylece Sivas’ın Gemerek ilçesinin isminin de Kimmerlerden kalma olduğu belirtilmektedir.
İslamiyetin doğduğu zamanlarda Anadolu da Bizans ya da Roma İmparatorluğu hakimdi. Bundan önce Anadolu da çeşitli kavimler İonya, Lidya, Frigya, Hititler, Urartular vb. gibi kavimler bulunmaktaydı. Daha sonrada Makedonyalılar Anadoluyu hakimiyetleri altına alıyorlar. Bizans zamanında Anadolu’nun doğusunda Ermeniler, batısında Rumlar yaşamaktaydı. İslamiyet Hz Ömer zamanında Arap yarımadasının dışına fetihlerle yayılmaya başlaması ile Bizans ve Sasaniler ile karşılaşıyor. Sasaniler’in alınması ile Anadolu’da ki Bizans ile komşu olunuyor.Abbasiler zamanında Anadoluya yapılan fetihlerde Türklerde bulunmaktaydı. Bu fetihler sırasında Türkler Tarsus, D.Bakır, Ahlat, Erzurum vb. gibi şehirlere yerleştirilerek böylece Anadolu’nun güney ve doğu kısımları Maveraünnehir Türkleri tarafından yerleşim yeri olarak seçilmiştir.
Türkler’in sayısı zamanla artıyor ve halife Mu’tasım zamanında ordunun neredeyse tamamı Türklerden oluşmaktaydı. Bu seferler sonucunda Horasan ve Türkistan’dan gelenlerin sayısı sürekli artmıştır. Kaynakların belirttiğine göre o dönemlerde Tarsus’un nüfusu bir milyona ulaşmıştır.
Böylece Anadolu’daki Kadim(Eski) Yunan ve Roma dönemindeki kalabalık nüfusa sahip Anadolu şehirleri Bizans-İslam mücadeleleri ile harap olmuş nüfusta gittikçe azalmıştır.Bu durum Anadolu’nun 1071 Malazgirt savaşını takip eden 10 yıl zarfında kolayca fethedilmesine yardımcı olmuştur.Bizanslılar, İslam ordularının saldırılarına karşı Rumeli’den getirilen pek çok insanı sınır bölgelerine yerleştirmişlerdir. Bunlar arasında Peçenekler, Uzlar ve Kumanlar gibi Hıristiyan Türklerin olduğu uzmanlar tarafından belirtilmektedir. Bu durum Osman Turan’ın Karatay medreselerinde bulduğu isimlerin kimler tarafından kullanıldığını göstermektedir.
Bu şekilde Anadolu’nun mücadeleler sonucunda harap olması,nüfusunun azalması Türklerin fethini,yerleşmesini ve yurt edinmesini kolaylaştırmıştır. Anadolu tam 500 yıl (6. ve 11.yy arasında) sürekli mücadelelerin olması nedeni ile nüfus ve yaşam kaybolmuştur.İslam ordularının İstanbul’u iki kez kuşatmaları, Ege ve Marmara kıyılarına kadar gelmeleri Bizans’a korkulu anlar yaşatmış ve halkın surlarla çevrili şehirlere çekilmeleri köy ve kasabaları tamamen boşaltmaları sonucunda Anadolu tamamen ıssız,terkedilmiş ve harap bir şekilde bırakılmıştır. Yani Rumlar şehir merkezlerine çekilmişlerdir.
Malazgirt ve takip eden yıllarda Türkler Anadolu’ya bu şartlar altında girerek böyle bir tablo ile karşılaşmışlardır. Tamamen boş ve harabe olan köylere yerleşebilmek için Türkler hemen imar faaliyetlerine başlıyorlar.Yeniden kurulan bu köy ve kasabaların adlandırılmasında tabiat ve coğrafyaya uygun isimler; Bozte-pe, Kızıl-tepe, Yeşil-köy, Akça-köy, Tepe-köy,Kara-bağ veriliyor. Yine fetihte emeği geçen beğlerin adları da yeni yerlere verilmiştir. Örneğin, Artova Emir Artuk Beyin, Sandıklı Emir Sanduk Beyin,Saruhanlı, Karamürsel, Karaman, Orhan-Veli ve Karacabey gibi yerlerde isimlerini kurucu beylerden almıştır.
Yine bu imar faaliyetlerinde manen emeği geçen, manevi kalkınmada bulunan zatların isimleri olarak ta Karaca-Ahmet,Hacı-Bekteş,Emir-Sultan,Ahi-Mesut(Etimesgut) vb.isimler de verilmiştir.Böylece Anadolu yeni baştan kurulurken,imar edilirken bu sebeple isimler genellikle Türkçedir.Fakat buna rağmen Anadolu’nun birçok şehirlerinin isimlerine dokunulmamıştır. Çünkü bu şehirleri aldıkları zaman azda olsa şehirde eski ahaliden (Rum ve Ermeni) yaşayan olması nedeniyle yeni bir ad vermeyi uygun görmemişler ya da gerek görmemişlerdir.Bu durum daha o zamanlarda Türkün hoşgörünün tipik örneklerinden sadece birisini göstermektedir.
Ancak zamanla imar ettikleri bu şehirlerde Türk nüfusunun artması ile daha sonra Sebestia (Sivas),Casera (Kayseri) vb. gibi Türkçe karşılıklarını vermişlerdir.Bu şekilde Türkler Anadolu yurt edindikten sonra, şehirlerde ve oralara yakın bazı kasabalarda yaşayan yerli nüfusa(Rum ve Ermeni) ancak eski yerlerinde oturma izni vermişlerdir.Çünkü Türkler hayvancılık ve tarımla uğraştıklarından dolayı toprak onlar için değerli idi. Böylece Türkler Anadolu’nun zaten boş olan topraklarına, şehir dışı köylerine bu şekilde yerleşiyorlar ve buralardaki “Dirlik” sistemi ile Anadolu’yu yurt edinmeleri daha da kolaylaşmış oluyor.
Böylece Ermeni ve Rumların şehir merkezlerinde ve yakınlarında, Türklerin yanında ise ayrı mahallelerde yaşamaya başlamışlardır. Bu durumda göstermektedir ki Anadolu’da Ermeni ve Rumlar sayıca azınlık durumunda bulunmaktaydılar.Çünkü bunlar sadece şehirlerde, bununda belirli bölgelerinde, mahallelerinde gettolar oluşturmuşlardı.Köyler tamamen boş ve Türklerin elinde bulunmaktaydı.Buna bağlı olarak köy ve kasabaların % 85-90 nı Türk, %10-15 i Ermeni ve Rumlardan oluşmaktaydı.
1910 yılına ait tahmini rakamlara göre, bugünkü Anadolu sınırları içinde 16 milyon nüfus bulunmaktaydı.Bu nüfusa 1.400.000 Rum ve bir o kadar Ermeniler de dahildir.Azınlık durumundaki Ermeni ve Rumlar genel nüfus içerisindeki durumlarını korumuşlardır.Buna mukabil Türklerdeki hızlı nüfus artışına rağmen nüfusun azınlıklar aleyhinde bozulması gerekirken Ermeni ve Rumların askere alınmayışları,savaşlarda devamlı Türklerin kayıp vermesi ile artan Türk nüfusu bu şekilde durağanlaşmıştır.Ancak 1.Dünya Savaşında Rus ordularının doğu anadoluyu işgal etmelerini fırsat bilen Ermenilerin çeşitli kışkırtmalar ile bu bölgede 700 binden fazla Türkü katletmesi,Rusların doğu anadoluyu terk etmesinden sonra Türkler tekrar doğu anadoluyu ele geçirince bu bölgedeki Ermenilerin Suriye,Lübnan,Avrupa ve Amerika gibi ülkelere göç eteleri sonucunda doğu anadolunun şehirlerinde ani bir boşalma meydana gelmiştir.Mesela bu savaşın arefesinde Van’da 70 bine yakın nüfustan sadece 5-6 bin Türk kalmıştır.
Yine Bulgarların 1.Balkan Harbinde Trakya’daki katliamları, Rumların milli mücadele sırasında batı Anadolu ve Karadeniz de ki toplu cinayetleri Türklerin sayısını azaltmıştır.Sonuçta milli mücadeleden sonra Anadolu’da ki Rumlar ile balkan Türkleri mübadeleye tabi tutulunca Rum azınlıkta Anadolu’dan ayrılmış oluyor.Böylece milli mücadelen sonra bu uygulamaların sonucunda azınlıkların Anadolu’dan çekilmesi ile genel olarak azınlık nüfusunda bir azalma meydana geliyor.
Türkler,1.Dünya Savaşı,Türk-Ermeni çatışması ve ulusal kurtuluş savaşı sonucunda sivil-asker olmak üzere yaklaşık olarak üç milyon kayıp vermiştir.Bunun sonucunda Anadolu’da ki Türk nüfusu 10.5 milyondur.Buna balkanlardan mübadele ve göçlerle gelen Türk nüfusun ilavesiyle Anadoluda ki Türk nüfusu 13.5 milyona ulaşıyor.
Bu veriler 1927 nüfus sayımına göre Anadolu’da ki Türk nüfusunun 13.5 milyon olduğunu göstermektedir. Fakat 27 yıl önce (1910 sayımına göre) Anadolu’da ki Türk nüfusu yine 13.5 milyondur.Türklerin anadoluya girdikleri tarihten,milli mücadeleni sonuna kadar gayri Müslimler Türklerin yanında,ayrı mahaller halinde,yönetici konumunda bulunan Türklerin dil,din,hukuk vb.gibi alanlarda gösterdiği hoşgörü sonucu rahatça yaşamışlar,askere alınmamışlar ve kendi dini-milli yapılarını muhafaza etmişlerdir.Genellikle büyük kentlerde (bugünde hala aynı durumda) ticaretle uğraşarak rahatça yaşamışlardır.Bugün itibariyle bakıldığında yüzyıllarca beraber yaşamış olmalarına rağmen Türkler ile gayri Müslimler dil,din,soy ve kültür bakımından farklı olduklarından karışmaları da mümkün değildi.Böyle bir tarihi kayıtın olmadığını tarihçiler belirtmektedir.Çok az “İhtida” olsa da bunlar bireysel tercihten öteye gitmemiştir. KRONOLOJİK TÜRK TARİHİ İÇİN GENİŞ BİLGİ BURADA Tıklayın Kaynak 1-Tuncer Gülensoy; “Orta Asya’daki Türk Yer Adlarının Anadolu’daki İzleri”,Tarih Boyunca Anadolu’da Türk Nüfus ve Kültür Yapısı(Tebliğler),Türk Yurdu Yay.Ankara,1995.s.163 2-Kazım Yaşar Kopraman; “Abbasiler Döneminde Bizans Sunguru’nda Türklük Faaliyetleri” Tarih Boyunca Anadolu’da Türk Nüfus ve Kültür Yapısı(Tebliğler),Türk Yurdu Yay.Ankara,1995.s.13. 3-Mustafa Kafalı; “Anadolu’nun Fethi ve Türkleşmesi”,Tarih Boyunca Anadolu’da Türk Nüfus ve Kültür Yapısı(Tebliğler),Türk Yurdu Yay.Ankara,1995.s.23. 4-Refet Yınanç; “Osmanlı Tahrir Defterlerine Göre Güneydoğu Anadolu’nun Nüfus ve Etnik Yapısı”, Tarih Boyunca Anadolu’da Türk Nüfus ve Kültür Yapısı(Tebliğler),Türk Yurdu Yay.Ankara,1995.s.34. 5-Mustafa Erkal; “Sosyolojik Açıdan Kültürel Kimlik ve Türk Kimliği”, Tarih Boyunca Anadolu’da Türk Nüfus ve Kültür Yapısı(Tebliğler),Türk Yurdu Yay.Ankara,1995.s.69. 6-Orhan Türkdoğan, “Türk Kimliği Üzerine”,Türk Yurdu, Sayı:66(Şubat-1993).s.8. 7-Nevzat Kösoğlu, “Kültür ve Kimlik Üzerine”,Türkiye Günlüğü,Sayı:37(Mart-Nisan 1995).s.41. |