HZ.İSA'NIN REF'İ HAKKINDA BİLGİNLERCE KABUL EDİLEN İLKELER
(BÖLÜM 4)
BAZI HADİSLERE DAYANILARAK SAVUNULAN HZ.İSA'NIN TEKRAR GELECEĞİ HUSUSUNDAKİ HADİSLERİ YİNE AYETLERİN DESTEĞİYLE İNCELEMEYE DEVAM EDELİM.
Hz. İsa'nın (a.s.) Ölümü ve Ashab-ı Kiram.
“Hz.İsa’nın (a.s.) ölümü hususundaki gerçek 1300 yıldır bütün Müslüman âlimlerce bilinmiyor muydu? Yalnız siz mi bunun farkına vardınız?” diyerek bizimle alay ederler.
Ancak, bizimle alay edenler, Kur’an-ı Kerim’in ilk müfessirlerinin ashab-ı kiram olduğunu unutuyorlar. Peygamberimizden sonra İslâmî inançları dünyaya ilk olarak açıklayan onlardır. Ashab ise İsa’nın ölümü konusunda bizimle hemfikirdir.
Zaten Peygamber Efendimize (sav) hakaret mahiyetinde olan böyle bir düşünceye sahip
çıkmalarına imkân yoktu. Ashab-ı kiram yalnız bizimle hemfikir olmakla kalmamış,elbirliği (icma) ile kararlaştırdıkları ilk resmi beyanla Hz.İsâ’nın (a.s.) ölümünün doğruluğunu tasdik etmişlerdi.
Ashab-ı kiramın ilk icmasıyla İsa’nın ölümü üzerine mühür basılmıştır.
Zira, hadis ve tarihi kitaplara göre, Peygamber Efendimiz (sav) öldüğü zaman ashabı kederden şaşkına dönmüşlerdi. Bazıları yürüyemez hale geldiler. Bir kısmının ağzından ise tek kelime çıkmıyordu. Bazıları ayrılık ızdırabına dayanamayıp birkaç gün içinde fani âleme veda etti. Hz.Ömer ise Peygamber Efendimiz’in (sav) öldüğünü kabullenemedi. Kılıcını kınından çıkararak, kim Peygamberin öldüğünü söylerse boynunu vuracağını ilân etti
Peygamber Efendimiz’in (sav) tıpkı Hz.Musa (a.s.) gibi, aralarından geçici bir müddet için ayrıldığını söylemeye başladı. Hz.Musa (a.s.) ümmetine kırk gün sonra dönmüştü. Peygamber Efendimiz (sav) de aynı şekilde geri gelecekti. Geri döneceği zaman kendi hakkında yakışıksız söz söyleyenleri ve münafıkları öldürecek veya çarmıha gerdirecekti. Hz.Ömer (r.a.) ciddi ve kararlı idi. Sahabelerden hiçbiri onun söylediğini reddetmeye veya ona karşı gelmeye cesaret edemedi. Hatta bazıları Hz.Ömer’in ifadesinin doğruluğuna kanaat getirmişler.
Onlar da Peygamber Efendimiz’in (sav) ölmediğini düşünmeye başlamışlardı. Böylece, onların kederi sevince dönmüştü. Bu sevincin belirtileri onların yüzlerinde görülüyordu.Kederden boynu bükülmüş olanların başları tekrar dimdikti. Durumun farkına varan, ashaptan bazı basiretli ve ferasetli kişiler içlerinden birisini Hz. Ebu Bekir’i (r.a.) çağırmak için göndermişlerdi. Peygamber Efendimiz (sav) öldüğü vakit Hz.Ebu Bekir (r.a.) Medine’de bulunmuyordu.
Çünkü Peygamber Efendimiz’(sav)in hastalığı iyileşmiş gibi göründüğünden, Hz Ebu Bekir’in (r.a.) gitmesine müsaade etmişti.
Hz.Ebu Bekir’e yollanan sahabe şehirden çıkıp yola koyulur koyulmaz onun gelmekte olduğunu gördü.
Hz.Ebu Bekir’e yaklaşınca, kendini tutamadı, gözlerinden yaşlar dökülmeye başladı.
Söz söylemeye lüzum yoktu. Hz.Ebu Bekir (r.a.) ne olduğunu anladı ve sahabeye “Peygamber Efendimiz (sav) öldü mü?” diye sordu. Sahabe verdiği cevapta, kederli haberi onaylamakla kalmayıp aynı zamanda Hz.Ömer’in (r.a.) “Kim Peygamber öldü derse boynunu vururum” dediğini de anlattı.
Hz.Ebu Bekir (r.a.) bunu işittiğinde, hemen Peygamber Efendimiz’in (sav) mübarek naaşının yattığı yere koştu. Üzerinden örtüyü kaldırınca ölmüş olduğunu hemen anladı. Sevgili dostu ve önderinden ayrılmanın acısıyla gözleri nemlendi. Eğilip Peygamber Efendimizi (sav) alnından öptü ve: “Vallahi, sen birden fazla ölüm görmeyeceksin. Senin ölümünle insanlığın uğradığı kayıp, öteki peygamberlerin ölümü ile uğradığı kayıptan daha fazladır.
Senin methedilmeye ihtiyacın yok. Hiçbir matem, ayrılığın ızdırabını dindiremez. Senin ölümünün önüne geçmek elimizde olsa, bunu hayatlarımız pahasına yapardık” dedi.
Hazret-i Ebu Bekir (r.a.) bunları söyledikten sonra Peygamber Efendimiz’in (sav) yüzünü örttü, ondan sonra Hz.Ömer’in (r.a.) sahabelere nutuk irat etmekte olduğu yere gitti.Hz.Ömer (r.a.) onlara Peygamberin ölmediğini ve sadece geçici bir müddet için ortadan kaybolduğunu söylüyordu. Hz_Ebu Bekir (r.a.), Hz.Ömer’den bir an için sözünü kesmesini ve topluluğa hitap etmesine imkân vermesini istedi fakat Hz.Ömer (r.a.) sözünü kesmeyip konuşmasına devam etti.
Hazret-i Ebu Bekir (r.a.) sahabelerden bazısına doğru döndü. Onlara Peygamber Efendimiz’in (sav) gerçekten öldüğünü söylemeye başladı. Öteki sahabeler de Hz.Ebu Bekir’e (r.a.) doğru döndüler ve onu dinlemeye koyuldular.Bu durumda Hz.Ömer (r.a.) de dinlemeye mecbur oldu. Hz.Ebu Bekir(r.a.), Kuran-ı Kerim’den şu ayetleri okudu:“Muhammed (sav) bir peygamberden başka bir şey değildir. Ondan önce gelen bütün peygamberler ölmüştür.
Eğer o da ölürse veya öldürülürse, sizler geri mi döneceksiniz?” [1]
“Sen (Ey Muhammed) muhakkak öleceksin ve onlar (kâfirler) da muhakkak ölecekler.”[2]
Bu ayetleri okuduktan sonra sözüne devam ederek şöyle dedi:
“Ey insanlar! İçinizden kim Muhammed’e (sav) tapıyorsa bilsin ki Muammed (sav) öldü. Kim Allah’a (c.c.) tapıyorsa bilsin ki Allah yaşıyor ve ölümsüzdür.” [3]
Hz.Ebu Bekir Kuran’ın ayetlerini okuyup açıklayınca ashab-ı kiram olayın mahiyetini anladı. Peygamber Efendimiz (sav) gerçekten ölmüştü. Ağlamaya başladılar. Rivayete göre, Hz. Ömer, Hz.Ebu Bekir’in okuduğu ayetlerin manasını birdenbire kavradığı vakit bu ayetler ona sanki o gün, o anda nazil olmuş gibi geldi. Bacakları artık gövdesini taşıyamaz oldu, sendeledi ve şiddetli bir keder nöbeti içinde yere yıkıldı. Peygamber Efendimiz’in (sav) ölümü üzerine sahabeler arasında neler geçtiğini anlatan bu rivayet üç önemli şeyi ispat ediyor:
(1)-Peygamber Efendimiz (sav) öldükten sonra sahabelerin icma halinde yani elbirliğiyle verdikleri ilk karar Peygamber Efendimiz’den (sav) önce gelen bütün peygamberlerin öldüğü yolundaydı. Bunun istisnası yoktu.
Sahabeler daha evvelki peygamberlerden bazısının ölmediğini düşünmüş olsalardı, ortaya çıkıp bu istisnalardan bahsedeceklerdi. Hiç olmazsa Hz.İsa’nın (a.s.) 600 seneden beri gökte hayatta olduğunu ileri sürüp yukarıdaki ayet-i kerimeye dayanarak Hz.Ebu Bekir’in (r.a.) çıkardığı neticenin yanlış olduğunu beyan edeceklerdi.
(2)-Sahabelerin daha önce gelen peygamberlerin ölümüne iman etmeleri şahsi görüşlerinin neticesi değildi. Onların bu görüşü Kuran-ı Kerim’e dayanmaktaydı. Eğer sahabelerin bu inancı Kuran-ı Kerim’e dayanmayıp, sadece şahsi görüşten ibaret olsaydı o zaman Hz.Ebu Bekir (r.a.) sözü geçen ayeti okuduğu vakit, ashabın:
“Evet bütün peygamberlerin vefat ettiği doğrudur. Ama okuduğun ayetten çıkardığın netice yanlıştır. Çünkü bu ayetten bütün peygamberlerin vefat ettiği ispat edilemez” demeleri gerekirdi.
Hz.Ebu Bekir (r.a.) okumuş olduğu ayetten geçmişte gelen bütün peygamberlerin istisnasız vefat ettiği neticesini çıkarmıştı. Bütün ashap ise çıkardığı neticeyi kabul etmekle kalmayıp, bundan bir haz ve sevinç duymuşlardı. Hatta sokak ve caddelerde dolaşırken bu ayeti dillerinden hiç düşürmüyorlardı. Bütün bunlar bu ayetten çıkarılan neticede ashabın Hz. Ebu Bekir’le aynı düşünceyi paylaştığını göstermektedir.
( 3)-Ashab-ı kiram (r.a.) başka peygamberlerin öldüğüne ister inanmış ister inanmamış olsun. Hz.İsa’nın (a.s.) gökte hayatta bulunduğu hakkında hiçbir fikirleri yoktu. Bütün sahih hadis ve itibarlı rivayetlerden bu mesele besbellidir
Hz.Ömer (r.a.) dahi heyecanın en şiddetli anında Peygamber Efendimiz’in (sav) öldüğünü söyleyecek olanları ölümle tehdit ederken, sadece ümmeti arasından kırk gün kaybolan Hz.Musa (a.s.) ile benzerlikten bahsetmiş fakat Hz.İsa’nın gökte berhayat olduğundan hiç söz etmemişti. Sahabeler Hz.İsa’nın (r.a.) gökte olduğu inancını taşısalardı, Hz.Ömer (r.a.), ve onun gibi düşünen sahabeler düşündüklerinin doğruluğunu ispatlamaya çalışırlardı.
Hz.Musa’dan (a.s.) bahsedip, Hz.İsa’dan (r.a.) hiç söz etmemeleri, bu konuda en ufak bir fikre sahip olmadıklarını açıkça göstermektedir.
[1] Al-i İmran Suresi; Ayet 144
[2] Zümer Suresi; Ayet 31
[3] Buhari; Kitab-ül Menakib, Menekib-i Ebu Bekir Faslı
[4] Buhari; Kitab-ül Magazi, Marad-ün Nebiy Babı
Bu Bab'dan hareketle, Kur’an’da zikredilen âyetlerin Hz. İsa’nın her ölümlü gibi öldüğüne, tekrar dünyaya gelmesinin imkânsız olduğuna dair Kur’an metinlerini görelim:
“Her nefis/can, ölümü tadacaktır. Sonra da Bize döneceksiniz.” (29/Ankebût, 57; ayrıca bkz. 3/Âl-i İmrân, 185; 21/Enbiyâ, 35)
“Biz onları (peygamberleri), yemek yemez birer (cansız) ceset olarak yaratmadık. Onlar (bu dünyada) ebedî de değillerdir.” (Enbiyâ,8)
“Allah buyurmuştu ki: ‘Ey İsa! Seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz Bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda hükmü Ben vereceğim.” (3/Âl-i İmrân, 55)
“Allah’ın rasûlü Meryem oğlu İsa’yı öldürdük, dediler. Halbuki onu ne öldürdüler, ne de astılar; fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilâfa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık/şüphe içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler. Bilâkis Allah onu (İsa’yı) kendine yüceltmiştir. Allah izzet ve hikmet sahibidir.” (4/Nisâ, 157-158)
“(İsa Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağım gün selâm/esenlik banadır.” (19/Meryem, 33)
“Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: ‘Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin’ dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız Sen oldun. Sen her şeyi hakkıyla görensin.” (5/Mâide, 117)
“Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir. Fakat O, Allah’ın rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilir.” (33/Ahzâb, 40).
Kanaatimce Bu Kur’an âyetleri açık bir şekilde ve muhkemât olarak Hz. İsa’nın öldüğünü bildirmektedir.
GERÇEK OLAN ŞU. HIRISTIYANLAR HZ.PEYGAMBERİMİZİ KABUL ETMİYORLAR VE HZ.İSA NIN GELECEĞİNE İNANIYORLAR. BÜTÜN MESELE BUDUR İSA YI BEKLEYİP HZ PEYGAMBERİ REDDEDİYORLAR.
(Kişisel düşüncem böyle ve şu ayete dayanıyorum ; Nisa süresi 159 ayet :
"Kitap Ehli'nden hiç kimse yoktur ki, ölümünün eşiğinde İsa'ya iman etmemiş olsun Fakat kıyamet günü İsa, onların aleyhinde şahitlik edecektir." bu ayet ne kadar menkıbe varsa çöpe atıyor. tabi anlayanlara.
Devam edelim.
Konumuza başlık olarak aldığımız Hz. Îsa’nın ölümü ve kıyamet kopmadan önce kıyametin bir alameti olarak tekrar dünyaya geleceği meselesine devam ediyoruz.
Bu konuya açıklık getirmeye çalışırken ana referansımızın Kur’an-ı Kerim ve sahih sünnet olup, Kur’an î kriterlerden uzaklaşmamaya azami özen göstereceğimizi öncelikle ifade etmek isterim.
Yine içtenlikle belirtmek istediğim bir husus da, amacımın böyle ihtilaflı, kadim bir konuyu gündeme getirerek zihinleri karıştırmak olmadığıdır Haddim de değildir. Ancak temel İslam inançlarından olmadığı halde, erken devirlerde İslam’ın esas inançları cümlesine girmiş olan Hz. Îsa’nın tekrar geri geleceği ve bununla ilgili olarak Mehdî ve Deccal konuları, tarihî süreç içinde günümüze kadar İslam âlimleri tarafından hep tartışılagelmiş ve bazı cemaat ve tarîkat mensuplarınca özellikle de mehdîlik konusu istismar edilmiş ve edilmektedir. Oysa Kur’an-ı Kerimde Hz.Îsa’nın kıyametin kopmasından önce yeryüzüne ineceğine dair açık bir beyan bulunmadığı gibi, Yahûdîlik’te de Mesîh’le ilgili rivâyetler son derece kapalıdır.
Tevrat: Mika, 5/2, s. 878;
Zekarya, 9/9-10; s. 896;
Malaki, 4/5-6, s. 902;
Tensiye, 18/15-19, s. 195.
Hıristiyanlık’ta ise, havârilerin gözleri önünde semaya urûc eden ve babasının sağ tarafına yerleşen, dünyanın sonuna doğru ikinci defa gelecek olan bir “Mesîh” inancından söz edilmektedir.
Matta, 28/20, s. 34;
Markos, 16/6-20, s. 54-55;
Luka, 24/44-53, s. 91;
Yuhanna, 20/1-31, s. 116-117;
I. Korintoslulara, 15/3-28, s. 180-181;
İbrânîlere, 13/20-21, s. 237-238.
Bu konu diyebilirim ki; oldum olası hep halkın anlayıp ikna olacağı ve dolayısı ile de içine sindirebileceği bir düzeyde tartışılmamış, hep tartışanların arasında mahsur kalmıştır. Daha öğrencilik yıllarımdan beri bu konu beni hep meşgul etmiştir. O zamanlardan beri tarafların tutundukları deliller muvacehesinde kendimi ikna etmeye çalıştım. Sonunda Hz. Îsa’nın nüzûlüne kail olanların tutunduğu Kur’anî delillerin bu konuda net bilgi içermediğini, ilgili diğer rivaî ahad delillerin ise kesin bilgi ifade edecek nitelikte olmamaları yanında ihtiva ettikleri bilgilerin Kur’anî bilgilerle örtüşmediğini düşünmeye başladım.
Hz İsa’nın Nüzûlü, Temel İnanç Esaslarından Değildir
Bu meselelerin iman edilmesi zorunlu olan İslam’ın temel inanç esasları cümlesinden olmadığını söylemiştik. Zira bir bilginin temel İslâm inançları cümlesinden sayılabilmesi, söz konusu meselede delaleti ve sübutu kat'i delil olmasına ve Kur’an-ı Kerim’in muhkem ayetleriyle belirtilmiş olmasına bağlıdır. Temel inanç esasları denildiğinde; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe iman konularının özü anlaşılmalıdır. İslam’daki bu inanç esaslarını Tevhid, Nübüvvet ve Meâd olarak üç ana başlıkta toplayabiliriz. Aynı şekilde, farklı yorumlamaya müsait olan bir Kur’an ayetiyle ya da farklı yorumlanabilen bir hadisle açıklanmış olan bir bilgi üzerine de temel inanç esası kurulamaz. Bu yüzden Hz İsa’nın nüzûlü, Mehdi’nin ve Deccal’in ortaya çıkacağı gibi meseleler, bu yüzden inanç esaslarından sayılamazlar. Az sonra görüleceği gibi ne bu konuda delil olarak ileri sürülen ayetlerden ve ne de hadislerden böyle kesin bir sonuca ulaşmak mümkün değildir.
Bu konuları iyice araştıranlar; bunlarla ilgili ileri sürülen rivayetlerin delil olabilecek yeterlilikte olmadığını göreceklerdir. Hepsi ahad olan bu rivayetleri bazı âlimler “mütevatir seviyesindedir” diyerek kuvvetli göstermeye çalışmışlarsa da bu rivayetlerin ahad oldukları erbabınca tespit edildiği gibi birçok kişi tarafından da bilinmektedir. Bu tür rivayetler inançları tesbit hususunda delil olamazlar. Ancak gelin görün ki, aşağıda zikredilecek olan rivayetleri, mütevatir seviyesinde göstermeye çalışan âlimler, bu bilgileri inanç esasları arasında saymakta, hatta bunlardan bir kısmı, bu rivayetlerin delâletlerini inkâr edenleri ağır üsluplarla tenkit ettikleri gibi dinden çıkacaklarını bile iddia edebilmişlerdir. Şimdi sizden özellikle ricam, bu konuda sağlıklı bir kanaat sahibi olmak için yazımı sonuna kadar okumanızdır. Bu konuda aksi görüşü savunan çeşitli çevrelerden tepkiler gelebilir fakat başta da belirttiğim gibi ben bu konuda ulaşabildiğim bilgileri derliyorum burada. Şunu açıkça ifade edeyim ki burada yazılanlar, Kur’ana ve sahih sünnete aykırı bulunduğu takdirde nazarı itibara alınmayıp onların yok sayılması veya çöpe atılmasıdır.
Ancak Kur’an ve sahih sünnet dışında, şahısların görüşlerine aykırı görülürse İmam-ı Şafiî’nin “Hüm ricâl ve nahnü ricâl - Onlar da adam biz de adamız” dediği gibi görüşümüzün arkasında ısrarla durmakta olduğumuzdur. Böyle derken bu sözlerimizin bizimle aynı fikri paylaşmayan alimlerimizin mesabesindeki zevata karşı bir meydan okuma olarak algılanmamasını da özellikle rica ederim. Konu; bir görüş ve ispatı meselesi olmakla birlikte. Bu konunun her iki yönüyle de ilgili ileri sürülen delillerin yorumlarını ve taraflarca iddialara verilen cevapları az yukarda da ifade ettiğimiz gibi birçok kaynak esere ve makaleye müracaatla tahkîk ederek kendi görüş ve kanaatimin bir sentezini yapmağa çalışıyorum.
Hz. İsa’ya Karşı İlk Haksızlığı Hıristiyanlar Yapmıştır.
Tarihi süreç içinde hakkında en çok yanlış inanca sahip olunan kişi belki de Hz. İsa’dır. Ona karşı ilk haksızlığı Hıristiyanlar yapmış ve onun Allah’ın oğlu olduğunu iddia ederek Allah’a eş koşmuşlardır. Hz. İsa hakkındaki bir diğer yanlış inanç da konumuzu teşkil eden geleneksel İslam anlayışına da girmiş olan meseledir. Buna göre Hz. İsa henüz ölmemiştir ve tekrar yeryüzüne dönecektir. Özellikle bazı Kur’an ayetlerindeki ifadelerin anlamları kaydırılarak, konu çarpıtılmakta ve yanlış yorumlarla, sanki Kuran’da açıkça varmış gibi gösterilmeye çalışılmıştır Kur’an-ı Kerim’in açık beyanına göre İsa aleyhisselâm canlı değildir, Allah onun canını almıştır.
Elimizdeki Kur’an verilerinden edindiğimiz bilgilere göre Hz. İsa düşmanlarınca öldürülmek istendiği anda Allah (cc) tarafından kurtarılmış ve tabii bir ölümle öldürülerek ruhen kendi katına (semtine) yüceltilmiştir. Hz. Îsa hakkında Kur’an’ın açık olan hükmü budur. Nitekim Maide suresindeki âyette (5/117) mazi siğası (kipi) kullanılmıştır. Âl-i İmran suresindeki ayette de (3/55) Îsa’nın ölümünün gelecekte vaki olacağı değil onu öldürenin Allah (cc) olduğu bildirilmiştir.
Kur’an’daki şu iki ayette açıkça Hz. İsa’nın vefat ettiği bildirilir:
“Allah buyurmuştu ki: Ey İsa, seni vefat ettireceğim (öldüreceğim), seni nezdime yücelteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.” (Al-İmran, 3/55 )
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. (F. Râzî, C, 8. S, 61, 62)
“ (İsa der ki) Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim. Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince(öldürünce) artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi hakkıyla görensin.” (Maide, 5/117)
Başka bir ayette ise Allah, peygamberi İsa’yı onu çarmıha germek isteyen Yahudilerin elinden kurtardığını bildirmiştir.
“Ve “Allah elçisi Meryem oğlu İsa’yı öldürdük” demeleri yüzünden, (onları lanetledik). Hâlbuki onlar onu ne öldürdüler, ne de astılar. Fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilafa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler. Bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler. Bilakis Allah onu (İsa’yı) kendi nezdine yüceltmiştir. Allah izzet ve hikmet sahibidir.” (Nisa, 4/157–158)
Buradaki “bel rafeahullahü ileyhi“ifadesini “katına yükseltti”olarak anlamanın Cenabı hakkın sıfât-ı zatiyyesi bağlamında doğru olmayacağı kanaatindeyiz. Bu şekilde anladığımız takdirde gayenin mugayyaya dâhil olması iktiza edeceğinden hâşâ, muayyen bir katta (mekânda) bulunan) Allah’ın yanına yükseltildiği anlaşılacaktır. Oysa “ileyhi”ifadesinden anlaşılan Hz. Îsa’nın da diğer peygamberler gibi; nâsût âleminden melekût âlemine urûc ettirildiğidir. Yüce Mevlâ, kendi yandaşlarınca da terk edilip savunmasız kalmış olan nebisini düşmanlarının elinden kurtararak başka bir yerde canını alarak ruhunu yücelmiştir.
Hz. İsa’nın Vefat Ettiği, Kur’an-ı Kerim’de Açıkça Vurgulanmaktadır
Bu ayetlerde Hz. İsa’nın vefat (teveffî) ettiği açıkça vurgulanmaktadır. (Teveffi) kelimesi kökü itibarı ile Arapçada “canın alınması, ruhu bedenden ayırıp öldürmek” anlamına geldiği halde, bazı müfessirlerce buna “ yeryüzünden çekip almak, göğe yükseltmek” manası verilir. Bazılarınca da (teveffî)’nin gerçek ölüm değil “uykuda ruhu alıkoyma” anlamına geldiği kabul edilir. Diğer bir kısım müfessirler ise (teveffi) kelimesi öldürmek anlamına geldiğinden bunun Hz. İsa’nın ruhunun kabzedildiğini açıkça ifade ettiği görüşündedirler.
(Taberî, III, 290-291; Ebu Hayyan El Endelüsî. II, 473; İbni Kesîr, Tefsîru’l-Kur’an, I, 366; Reşid Rıza, III, 316-317)
Taberî. İbni Kesîr, Keşmîrî ve Mehmet Zahid Kevserî gibi âlimler nüzûl-i İsa’ya dair rivayetlerin mütevatir olduğunu söylerken, M. Reşid Rıza ve Abdülkerîm el Hatîb gibi bazı son dönem âlimleri bu görüşü reddederler. Bunlara göre söz konusu metinlerin çoğu Kâ’b-el- Ahbar vb. Ehl-i kitap menşeli râvîlerce nakledilmiş olup, erken tedvin döneminde kaynaklara hadis olarak intikal etmiş ve konu dinin esas inançları ile ilgili görülmediğinden bu konuda gereken titizlik ve hassasiyet gösterilmemiştir. (Abdülkerîm el-Hatîb s. 539)
Yukarıdaki ayette geçen “onu öldürmediler ve onu asmadılar.” İfadesinden yola çıkarak Hz. İsa’nın öldürülmediği ve asılmadığı, dolayısıyla da hala canlı olduğu ve tekrar yeryüzüne döndürüleceği iddia edilmektedir. Oysa ayet önyargılardan sıyrılarak okunduğunda böyle bir anlatımın olmadığı açıkça anlaşılacaktır. Burada söylenen şey Hz. İsa’yı öldürmeye yeltenen kişilerin onu öldüremediği ve asamadığıdır. Yani inkârcılar Hz. İsa’ya bir zarar verememişlerdir. Fakat bu Hz. İsa’nın vefat etmediği ve tekrar yeryüzüne gönderileceği anlamına gelmez. Örneğin: müşrikler Hz. Muhammed’i ne öldürebildiler ne de asabildiler. Böyle olması Hz. Muhammed’in ölmediği anlamına gelmez. Hz. Muhammed başka bir vesile ile vefat etmiştir. Yukarıdaki ayette de Hz. İsa’nın inkârcılar tarafından öldürülmediği vurgulanmaktadır. Fakat Allah onu başka bir vesile ile vefat ettirmiş ve kendi katına yüceltmiştir. Dolayısıyla da ayetteki ifadelerde Hz. İsa’nın vefat etmediğini beyan eden ne bir anlam vardır, ne de tekrar yeryüzüne döneceğine dair bir anlatım mevcuttur.
Kuran’da (teveffe) kelimesi 25 yerde geçer. Bu (teveffe) kelimesinin geçtiği ayetlerin metinlerini ayrı ayrı yazmak bir hayli yer tutacağından bu sure ve ayetlerin rakamlarını vermekle yetinelim.
(4:97, 6:61, 47:27, 5:117, 16:28, 16:32, 10:46, 13:40, 40:77, 8:50, 10:104, 16:70, 32:11, 4:15, 7:37, 3, 12:101, 22:5, 40:67, 2:234, 2:240, 3:55)
Bu ayetlerden de anlaşılacağı gibi (teveffî) kelimesinin anlamı “canın alınması”dır. Bunlar dışında (teveffî) kelimesinin geçtiği iki ayet daha vardır. Bunlarda da yine (teveffî) kelimesi canın alınması anlamında kullanılır. Ancak bu ayetlerde istisnaî bir durum söz konusudur ve ayetlerde de bu durum belirtilir. (Teveffî)’nin uyku anlamına kullanılıp istisnai durumun beyan edildiği ayetler:“Allah, ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin de uykusunda iken canlarını alır da ölümüne hükmettiği canı kabzeder, ötekini muayyen bir vakte kadar bırakır. Şüphe yok ki, bunda iyi düşünecek bir kavim için ibretler vardır.” (39, 42)
“O’dur, geceleyin sizi öldüren(öldürür gibi uyutan), gündüzün ne işlediğinizi bilen, belli yaşam süresi dolsun diye gündüzleyin sizi dirilten (uyandıran). Sonra dönüşünüz yine O’nadır Sonunda O, yaptıklarınızı size haber verecektir.” (6, 60)
Bu ayetlerde geçen ifade de (teveffî)’dir. İnsanların uykusunda da canlarının alındığı bildirilir. Uykuda olanların canları uyanınca tekrar verilmektedir. Ayette uykudaki ölümün istisnası belirtilmiş ve canın daha sonra verildiği açıklanmıştır. Buradaki istisnai duruma dayanarak tüm (teveffî) kelimelerinin uyku anlamında olduğunu iddia etmek son derece yanlıştır. Çünkü diğer teveffî geçen ayetlerde uyku halinde olduğu gibi, canın geri verildiğinden, -sandıklarının aksine- kesinlikle söz edilmez.
Hz. İsa’nın Yeryüzüne Döneceği Ve Dünya Hâkimiyetini Kuracağı İddiası, Kuran’da Anlatılmayan, Vehme Dayalı Bir Senaryodur.
Hz. İsa ile ilgili ayetlere tekrar bakıldığında, O’nun canının alındığını bildirdiği ve daha sonra geri verileceği yönünde hiçbir ifade hatta îma bile bulunmadığı görülecektir. Onun uyku halindeki gibi olduğunu iddia etmek sadece konuyu çarpıtmaktan öteye gitmeyen bir iddiadır.
Hz. İsa’nın tekrar yeryüzüne döneceği iddiasında bulunanların buna delil göstermeye çalıştıkları ayetlerin önde geleni, yukarıda da zikrettiğimiz ve konuya daha da açıklık getirmek için tekrar döneceğimiz şu ayet-i kerimedir:
“Hani Allah, İsa’ya demişti ki: “Ey İsa! Ben seni vefat ettireceğim ve seni nezdime yücelteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim, sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır”. ( 3/55)
Bu ayette geçen “sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım” ifadesinden yola çıkarak, sözde Hz. İsa’nın tekrar geleceğinin Kur’an’da bildirildiği iddiasında bulunulmaktadır. Bu senaryoya göre Hz. İsa yeryüzüne dönecek ve dünya hâkimiyetini kendisine inananlarla beraber kuracaktır. Oysa böyle bir iddia tamamen Kuran’da anlatılmayan, vehme dayalı bir senaryodur.
Bu ayetin hiçbir yerinde Hz. İsa’nın yeryüzüne tekrar gelişinden söz edilmemektedir. Hz. İsa’ya uyanlar kıyamete kadar insanların üstüne geçecektir. Bu ayette vaat edilen budur. Yoksa Hz. İsa gelecek sonra tüm insanları birleştirecek ve insanların üstüne önder olacak gibi bir mantık ayette kesinlikle yoktur. Burada ayetin anlamı kaydırılarak Kur’an’da bildirilmeyen bir şeyi söylemek ve böyle bir sonuç çıkartmak yanlış bir yaklaşımdır.
Burada kastedilen Hz. İsa’ya iman edenler Müslümanlardır. Müslümanlar ona bir peygamber olarak iman ederler. Burada Müslümanların dünyada bir düzen kuracakları açıklanmaktadır. Bunun için Hz. İsa’nın tekrar gelişi gibi bir ön şart belirtilmemiştir.
Bu konuyla ilgili olarak kullanılan bir ayet de şöyledir:
“And olsun ki, Kitap Ehlinden her biri, ölümünden önce ona (İsa’ya) muhakkak iman edecektir. Kıyamet gününde de o, onların aleyhine şahit olacaktır”.( Nisa 159)
Bu ayette de dikkat edilirse, yine Hz. İsa gelecek diye bir anlam ya da ima yoktur. Sadece Kitap ehlinden olanların ölmeden önce ona inanacaklarını bizlere bildirmektedir. Bu ayetten yola çıkarak Kitap ehlinin ölmeden önce Hz. İsa’ya inanması ancak onun gelmesiyle olur, öyle ise Hz. İsa gelecektir gibi yorumlar yapmak yanlıştır. Burada ayette olmayan bir şart ortaya atılmakta ve açıkça ayetin anlamı çarpıtılmaktadır. Bir kere ayette Kitap Ehli’nden olanların kıyamete yakın bir zamanda Hz. İsa’ya iman edeceklerine dair bir ifade yoktur. Bu ayette tüm Kitap Ehli kastedilmektedir. Ayrıca ölümlerinden önce Kitap Ehli’nin iman etmeleri için Hz. İsa’yı görmeleri gibi bir şart da ayete göre söz konusu değildir. Hz. İsa’nın sağlığında bile onu görüp kitap ehlinden iman etmeyen birçok kişi olmuş ve hatta onu öldürmeye bile kalkmışlardır.
‘Bu olsa olsa böyle olur’ mantığıyla bu sonuç çıkartılmış, Kur’an’da bildirilenin dışında bir ön yargıyla bir iddiada bulunulmuştur.
Ayrıca ayetin devamı dikkatle okunduğunda çok önemli bir gerçek ortaya çıkacaktır. Hz. İsa ölümlerinden önce kendisine iman edenlerin hakkında kıyamet günü aleyhlerinde şahitlik yapacaktır. Bu ayetin Arapça metninde “aleyhim” ifadesi geçmektedir. “Aleyhim” kelimesinin “onların üzerine” veya “aleyhlerine” anlamları vardır. Bu kelime şahitlik yapmak fiiliyle kullanıldığında bu şahitliğin olumsuz olduğu yani aleyhlerine olduğu anlaşılmaktadır. Kur’an’da bu iki kelimenin geçtiği ayetlere bakıldığında bu anlaşılacaktır
Örneğin: “Sonunda oraya geldikleri zaman, işitme, görme (duyuları) ve derileri kendi aleyhlerine şahitlik edecektir.” (41/20)
Ayetin devamıyla düşünüldüğünde kitap ehlinden ölümlerinden önce Hz. İsa’ya iman edenlerin imanının makbul bir iman olmadığı anlaşıldığı gibi, aksine Hz. İsa (as) onların aleyhlerine şahitlik yapacaktır. Bu iman Firavun’un imanı gibi kabul edilmeyen bir imandır. Üstelik burada söz edilen kitap ehli, kıyamet gününe yakın olanlar değil Hz. İsa’dan sonra yaşayan tüm kitap ehlini kapsar. Bunların hepsi ölümlerinden önce Hz. İsa’nın Allah’ın elçisi olduğuna iman etmektedirler. Fakat ölüm anından önce olan bu iman makbul bir iman değildir. Hesap günü Hz. İsa onlardan şikâyetçi olacaktır. Yukarıdaki ayetin önce ve sonrası okunduğunda burada kitap ehlinden Yahudilerin eleştirildiği görülecektir.
Şimdi ayetin başına dönersek bu ayetin neresinde Hz. İsa tekrar yeryüzüne gelecek şeklinde bir anlatım yahut da ima vardır? Neye dayanarak böyle bir sonuç çıkarılmaktadır? Görüleceği gibi bu iddia sadece bir vehimdir ve bu yanlış yorumlar Kur’an’a ait değildir.
Bu konuda delil olduğu iddia edilen ayetlerden biri de Âl-i İmran suresinin 46. âyeti kerîmesidir. Bu âyeti kerîmede “O, sâlihlerden olarak beşikte iken ve yetişkinlik halinde insanlara (peygamber sözleri ile) konuşacak.” buyrulmaktadır. Buna göre Hz. Îsa’nın Meryem suresinin 30. âyetinde, henüz beşikte bir bebek iken; “Çocuk şöyle dedi: ‘Ben, Allah’ın kuluyum, O, bana kitabı verdi ve beni peygamber yaptı.’” diye konuştuğu haber verilmektedir. “Öyle ise yetişkinlik halindeki konuşmasını ahir zamanda, tekrar geldiğinde yapacaktır” diye bir sonuç çıkarılmaktadır. Zira ayetteki “kehlen” kelimesinin anlamı iddiaya göre (yaşlılıkta) olarak ifade edilmektedir. Buna göre “İsa (as) kaldırıldığında veya ortadan kaybolduğunda otuz üç yaşlarında yani ihtiyar sayılmayacak bir yaşta idi.” denilmektedir.
Burada (kehlen) kelimesinin yalnızca ihtiyarlık hali anlamına geldiğini iddia ederek, bunun da ancak ikinci sefer geldiğinde mümkün olacağını iddia etmek ayetin anlamını maksada uydurmak için çarpıtmaktan başka bir şey değildir. Oysa birçok müfessir (kehlen) kelimesini (kendisine vahiy geldikten sonraki olgunluk yaşında) olarak tefsir etmişlerdir. Bu şekilde tefsir eden müfessirlerden birisi de Allame İbn-i Kesîr’dir. Hz. Îsa (as) bu olgunluk çağı konuşmasını hayatta iken, vahiy kendisine geldikten sonra zaten yapmıştır.
Hz. Îsa Fizikî Yapısı İle Beraber Lâhûtî Âleme Kaldırıldı İse Fizikî İhtiyaçlarını Nasıl Gidermektedir?
Bu meyanda akla başka bir soru daha gelmektedir: İddia edildiğine göre (nasût âlemine) insanlar âlemine mensup olan Hz. Îsa fizikî yapısı ile yani bedeni ile beraber (lâhûtî âleme) kaldırıldı ise, şu anda kendi mîlâdî takvimine göre 2009 yaşında olmalı. Şimdiye kadar lâhûtî âlemde insan olarak yaşamını sürdürmüş ve el’an da sürdürmekte ise, fizikî her türlü ihtiyacını nasıl gidermiş ve gidermektedir? Bu problemin cevabını Yüce Mevlâ’nın (cc) kudretine havale ederek çözemeyiz. O’nun sünnetullah olarak ifade buyurduğu bütün semavi dinler ve doğa varlıkları için geçerli olan bir (namûs-u ilâhîsi) kanunu vardır. Bu kanunda değişiklik olmayacağı gibi Yüce Mevlâ da kendi koyduğu bu kanuna aykırı hareket etmez. (Fetih 23)
“Şüphesiz ki o, kıyametin (ne zaman kopacağının) bilgisidir."
Zuhruf suresindeki bir başka ayet de yine anlamı dışında Hz. İsa’nın gelişiyle ilgili kullanılmaya çalışılmaktadır. Ayet şöyledir: “Şüphesiz ki o, kıyametin (ne zaman kopacağının) bilgisidir. Öyleyse ondan yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve bana uyun. Dosdoğru yol budur” (43/61)
Bu ayette “O” zamirinin Hz. İsa olduğunu söyleyip, onun kıyamet saati için bir ilim olmasının ancak kıyametten önce tekrar gelişiyle olabileceği iddia edilmektedir. Oysaki bu ayette geçen “O “ zamiri hakkında iki farklı görüş vardır: Biri “O “zamirinin Kur’an’ı işaret ettiği diğeri ise Hz. İsa’yı işaret ettiğidir. “O” zamirinin Hz. İsa’yı işaret ettiğini kabul etsek bile, ayetin doğrudan anlamından Hz. İsa’nın yeniden yeryüzüne gelişini söyleyen veya işaret eden bir ifade bulunmadığı görülecektir. Bu ayette de diğerlerinde olduğu gibi bir ön kabul yapılıyor ve Hz. İsa’nın kıyamet için bir ilim olması ancak kıyametten önce gelişiyle olabilir denilmektedir.
Örneğin bir başka Kur’an ayetinde “kıyamet yaklaştı “ şeklinde bir ifade bulunmaktadır. Günümüzden 14 asır önce de Kur’an’ı okuyan bir kişi bu ayetle karşılaştığında kıyametin yaklaştığını okumaktaydı. Fakat aradan 1450 yıla yakın bir zaman geçmiştir ve hâlâ kıyamet kopmamıştır, fakat kıyamet bize yakındır. İnsanlık tarihine göre yaşanan zaman ayetin ifadesiyle kıyamete yakın bir zamandır. Ama kıyametin kopması daha asırlarca sürebilir veya yarın da kopabilir.Bunun gibi; ayetin ifadesiyle Hz. İsa kıyamet için bir ilimdir. Yani Hz. İsa’nın gelişi kıyamet saatinin bilgisini verecektir. Fakat ayette Hz. İsa’nın gelişinden hemen sonra kıyamet kopacak gibi bir anlatım da yoktur.
Hz. İsa’nın Tekrar Yeryüzüne Döneceğini Bir An İçin Kabul Edelim. Bu Kabul Açıkça Kur’an’daki Ayetlerle Çelişecektir.
Bundan başka, Hz. İsa’nın tekrar yeryüzüne döneceğini bir an için kabul edelim. Bu durumda yaptığımız kabul açıkça Kur’an’daki ayetlerle çelişecektir.
Hz. İsa kendisine kitap verilmiş bir nebidir. Eğer ikinci sefer gelecekse yine nebi olacaktır. O’nun ikinci gelişinde nebi olmayacağını iddia etmek dayanağı olmayan açık bir saptırmadır. Kuran’da Hz. İsa’nın nebiliğini ortadan kaldıran hiçbir ayet olmadığı gibi sahih bir hadis de yoktur. Bununla beraber Kur’an’da Hz. Muhammed’in nebilerin sonuncusu olduğu bildirilmektedir: “Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir; ancak o, Allah’ın Rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.” 33/40
Bu durumda Hz. İsa’nın tekrar geleceğini iddia etmek bu ayetle açıkça çelişir. Çünkü son nebi Hz. Muhammed’dir ve ondan sonra bir daha nebi gelmeyecektir. Kaldı ki, Kur’an-ı Kerim’de diğer konulara nazaran, sıradan sayılabilecek; mesela Nur suresi 27. ayette “Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi fark ettirip (izin alıp) ev halkına selam vermedikçe girmeyin, bu sizin için daha iyidir, herhalde (bunu) düşünüp anlarsınız.” Gibi daha birçok önemine binaen, sıradan konudan detaylı olarak söz edilirken ülülazm bir resûl olarak gelmiş bir peygamberin risaletinden soyutlanarak tekrar gönderileceği gibi bir konudan Kur’an’da açıkça zikredilmemesi hikmet-i ilâhi yönünden nasıl izah edilebilir.
Sonuç olarak Hz. İsa’nın tekrar yeryüzüne dönüşüne delil olarak gösterilmeye çalışılan ayetler bunlardır. Görüldüğü gibi ayetlerde bildirilen Hz. İsa’nın öldüğüdür. Bunun ötesinde hiçbir ayette tekrar yeryüzüne döneceğine dair sarih bir ifade bulunmamaktadır. Ayrıca Kur’an’da Hz. Peygamber’den önce gelen hiç bir beşere ölümsüzlük verilmediği ifade edilmektedir.
“Biz senden önce hiçbir beşere ebedîlik vermedik. Şimdi sen ölürsen, sanki onlar ebedî mi kalacaklar?” (21/34)
|